Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2413 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 1340 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : AKSARAY(KAPANAN) 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/05/2009NUMARASI : 2007/10-2009/152Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanı M.’ın, Aksaray 1.Noterliğinin 17.9.1999 tarih 9203 yevmiye sayılı vasiyetnamesi ile tüm mal varlığını davalıya vasiyet ettiğini, bu tasarrufun saklı paylarını ihlal ettiğini ileri sürerek, 3044 ada 2,163,3044 ada 3,3044 ada 4,1302 ada 37 parseller bakımından tenkisi isteğinde bulunmuştur.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, murisin davalıya yaptığı vasiyet nedeni ile davacının saklı payının zedelendiği gerekçesiyle tenkise karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .. raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda; kısa kararda olmadığı halde gerekçeli kararda tercih hakkının kullanıldığı 16.02.2009 tarihinden itibaren faize karar verilmek suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişkiye düşülmüştür. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, 1992/7 Esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.