MAHKEMESİ: ÇANAKKALE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 18/09/2006NUMARASI: 2005/553-389Taraflar arasında görülen davada;Davacı, muris babası N..'e, anne ve babasından intikal edecek taşınmazların davalı halasına verildiğini, davalının taşınmazlarında babasından gelecek paylarının olduğunu ileri sürüp, miras payı oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, zamanaşımının sözkonusu olduğunu, hukuki sebebin net olarak belirtilmediğini, davacının böyle bir dava açma hakkının bulunmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının miras bırakanı N....in, murisinden intikal eden ??ekişme konusu ..parsel sayılı taşınmazdaki miras payını 18.7.1969 tarihli akitle davalı H...ye satış yoluyla temlik ettiği görülmektedir.Davacı, söz konusu temlik işleminin yapıldığı tarihte murisi N...'in ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Adı geçenin 1974 tarihinde vesayet altına alındığı da dosyada mevcut ilam ile sabittir. İddianın subutu halinde, temliki işlemin geçerlilik taşımayacağı kuşkusuzdur. Ancak, mahkemece davada ileri sürülen hukuki sebep bakımından yeterli araştırma yapıldığı söylenemez. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada.bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle sağlıklı bir araştırma yapılması, akit tarihi olan 18.7.1968 tarihi itibarıyla N...'in tasarruf ehliyetine sahip olup olmadığının saptanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma sonucu hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.1.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.