MAHKEMESİ : ADANA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/03/2011NUMARASI : 2008/575-2011/168Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı, davalı Seyhan Belediye Başkanlığı, davalı Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve dahili davalı Ç.. B.. tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ........ raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR- Dava, imar uygulamasının iptali sebebiyle kadastral mülkiyet durumunun ihyası olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın bulunduğu alanda Seyhan Belediyesinin 37 nolu imar düzenlemesi yaptığı, daha sonra aynı bölgede Adana Büyükşehir Belediyesi'nin imar uygulaması gerçekleştirdiği, her iki imar düzenlemesinin idari yargı yerinde iptal edilerek, idari yargı kararlarının kesinleştiği, dava konusu yerin yargılama sırasında yeni kurulan Çukurova Belediyesi sınırları içinde kalması üzerine anılan Belediyenin de davaya dahil edildiği anlaşılmaktadır. Davacı; çekişmeli yerin 9.636 m2'lik kısmının öncesinde devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu halde Hazine adına tescil edilmeden, üzerine imar uygulaması ile binmeli olarak oluşturulan 1222(5411) ada 1 parsel no'lu taşınmazın bulunduğu yerin, Adana Büyükşehir Belediyesinin 2007 yılında yaptığı sonraki imar düzenlemesi sonucu park alanı ile çeşitli imar parselleri olarak tescil edildiğini, dayanak imar uygulamalarının idari yargı yerinde iptal edildiğini ve böylece sicil kaydının TMK'nun 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düştüğünü ileri sürerek imar parsellerinde ve parkta kalan kısmın tapusunun iptali ile Hazine adına tescili olmazsa tazminat istekli eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, sicil kayıtlarının illetini teşkil eden imar uygulamalarının idari yargı yerinde iptal edildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, imar şuyulandırmasının dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve yolsuz tescil durumuna düşeceği açıktır. Dayanaksız kalan (illetten mücerret) kaydın ise iptalinin gerekeceği ve kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyası şeklinde karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır../..Ancak; çekişmeli taşınmazın Belediye sınırları içerisinde ve kadastro sırasında tespit dışı bırakılan yer olduğunun belirlenmesi halinde, 1966 tarihinde yürürlüğe giren 775 sayılı Yasanın 3/2. maddesinde öngörülen Belediyeye devri gerekli taşınmazlardan olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, şayet yasa gereğince Belediyeye devri gereken yerlerden olduğu tespit edilirse, Hazine'nin taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekeceği kuşkusuzdur.Diğer taraftan; 775 sayılı Yasanın 3. maddesi her ne kadar 19.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4916 sayılı Yasa ile iptal edilmiş ise de; iptal kararının bu tarihten önce doğmuş olan haklara etkili olmayacağı, bir başka ifadeyle kazanılmış hakkın korunması gerekeceği açıktır.Somut olaya gelince; mahkemece yapılan inceleme, araştırma ve uygulamanın hüküm kurmaya elverişli olduğunu söylebilme olanağı yoktur. Çekişme konusu taşınmazın imar uygulamalarından önceki vasfı, kadastro harici bırakılan bir yer olup olmadığı ve Hazine ile ilgisinin bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanmadığı, ayrıca Belediyeye devri gereken yerlerden olup olmadığı hususu üzerinde de durulmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca; öncelikle 1222(5411) ada 1 no'lu parselin tapu kaydı ile ilk tesisinden itibaren geldi tapu kayıtlarının evrak arasına alınması, ondan sonra yukarıda değinilen ilkeler ve yasal düzenlemeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bu konuda gösterdikleri tüm delillerin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Öte yandan; bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. (6100 sayılı HMK.'nın 297.maddesi) (6100 sayılı HMK.'nın 297.maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede (6100 Sayılı HMK'nın 294. ve 298/2. maddeleri) öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının (6100 Sayılı HMK'nın 294/4. maddesi) getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde yasal düzenlemelere uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile Usul Yasasının yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda, Mahkemece, kısa kararda; “ bilirkişi raporunda ( F) harfi ile gösterilen yerle ilgili iptal hükmü kurulmuşken gerekçeli kararda bu kısma yer verilmemiş olması, yine kısa kararda tazminat ile ilgili bir hüküm kurulmazken gerekçeli kararda tazminatla ilgili talep konusunda hüküm tesisine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulmak suretiyle değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. ../...Kabule göre de; çekişme konusu taşınmazın yargılama sırasında yeni kurulan Çukurova Belediyesi sınırları içerisine dahil edilerek Seyhan Belediyesi ile ilgisinin kalmadığı, anılan Belediyenin yapmış olduğu işlemlerden halefiyet ilkesi gereği Çukurova Belediyesi'nin sorumlu olduğu halde, davalı Seyhan Belediyesi hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına şeklinde karar verilmesi gerekirken bu belediye bakımından davanın kabulüne karar verilmiş olması da isabetsizdir. Davacı Hazine, Davalı Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Davalı Seyhan Belediye Başkanlığı ile dahili davalı Ç.. B..nın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.