Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2367 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 12043 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ : GİRESUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 09/06/2008NUMARASI : 2004/626-2008/367Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar asıl ve birleşen davalarında; mirasbırakan babaları . diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak bir kısım taşınmazlarını satış , bir kısmını ise bağış yoluyla davalı çocuklarına temlik ettiğini, babasına yakın oturan davalı R. manevi baskısıyla işlem yaptığını, bağış işlemini yaptığı sırada murisin hastalığının tıbbi olarak insan iradesini etkileyecek durumda olduğunu ileri sürüp tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tescilini , olmazsa tenkis istemişlerdir.Davalı R., satış işleminin gerçek olduğunu, murisin hastalığı sırasında ölene kadar fiil ehliyetine sahip olduğunu, murisin minnet duygusu ile bağış işlemini yaptığını, murisin bir çok taşınmazı daha bulunduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.Davalı Ülker, kendisine yapılan satışın gerçek olduğunu bildirip davanın reddini savunmuş, birleşen davalarda; miras bırakan tarafından davalı Reyhan'a yapılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, olmazsa tenkis istemiştir.Mahkemece, mirasbırakan tarafından davalı R. yapılan satış işleminin danışıklı olduğu, davalı Ülker'e yönelik davanın kanıtlanamadığı, bağış işleminin tasarruf nisabını aşmadığı ve bağış yaptığı sırada miras bırakanın fiil ehliyetinin bulunmadığı iddiasının ispatlanamadığı gerekçeleri ile asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne, birleşen 2005/25 esas ve 2005/130 esas sayılı davaların reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar ve davalı R. Ç. ve davacı -davalı Ü. K.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S. A.ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava ve birleşen davalar ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve birleşen 2004/ 745 esas sayılı davaların kısmen kabulüne, birleşen 2005/ 25 esas ve 2005/130 esas sayılı davaların reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların mirasbırakanı Ş.Ç. 13.8.2004 tarihinde dul olarak öldüğü, mirasbırakanın 425 ada 31 parsel sayılı taşınmazdaki 1 ve 6 nolu bağımsız bölümlerini 6.12.2001 tarihinde satış yoluyla davalı R., 5 nolu bağımsız bölümü 22.9.2003 tarihinde yine satış yoluyla davalı Ü.'e temlik ettiği, mirasbırakanın aynı taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölümü, 1151 parsel ve 130 ada 3 parsel sayılı taşınmazlarını 25.6.2003 tarihinde davalı R.bağış yoluyla devrettiği, tüm mirasçıların davada yer aldıkları anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanlarının akit tarihlerinde ehliyetsiz olduğu ve işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapıldığı iddiaları ile eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği gibi,davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. O halde, toplanacak tüm bilgi ve belgelerle dosyanın 2659 Sayılı Yasanın 7, 16. maddeleri hükümleri gereğince Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, miras bırakanın akit tarihlerinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının belirlenmesi, ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda miras bırakanın tüm mal varlığı gözetildiğinde saklı paya tecavüz olgusu saptanmadığına göre tenkis koşullarının gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi, ancak davalılardan Ülker'e yapılan 22.9.2003 tarihli temlikle ilgili olarak ödeme savunmasının kanıtlanamadığı, mirasbırakanın varlıklı bir kişi olup mal satma ihtiyacının bulunmadığı, değerler arasında aşırı ve açık fark olduğu nazara alınarak olayda davalı Reyhan'a yapılan 6.12.2001 tarihli temlik gibi mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla aslında bağış olduğu halde temliki işlemin satış biçiminde gerçekleştirildiği benimsenmek ve bunun sonucu olarak 425 ada 31 parseldeki 5 nolu bağımsız bölüme yönelik iptal-tescil davasının da kabulüne karar verilmesi gerektiğinin düşünülmesi gerekirken noksan soruşturma ve aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.