Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2286 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 1389 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : ÜMRANİYE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/05/2008NUMARASI : 2005/207-2008/198Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 10883 parsel sayılı taşınmazına davalıların murisi tarafından yaptırılan binanın taşkın olduğunu, geri kalan bölüm için inşaat izni alınamadığını, maddi manevi zarara uğradığını ileri sürerek binanın ve müştemilatın tecavüzlü bölümlerinin yıkımı suretiyle elatmanın önlenmesine, 500,00.-’er YTL maddi ve marevi tazminata karar verilmesini istemiştir.Bir kısım davalılar, imar öncesi kadastral parselde murislerinin paydaş bulunduğunu, taşkınlığın imar ile oluştuğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davalılar ait binadaki taşkınlığın imar uygulaması ile oluştuğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve tazminat isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 10883 parsel sayılı taşınmazın öncesini teşkil eden 184 sayılı kadastral parselde tarafların murislerinin dava dış?? kişilerle birlikte paydaş olduğu, davalıların murisinin kadastral parselde inşa ettiği binanın imar şuyulandırması sonunda davacı adına kayıtlanan 10883 sayılı imar parseline taşkın hale geldiği anlaşılmaktadır.Mahkemece, tecavüz edilen arsa bedelinin davalı tarafa depo ettirilmek suretiyle elatmanın önlenmesi, yıkım ve manevi tazminat isteminin reddine, tecavüzlü bölümlere davalıların kullanım hakkı tanınmasına, depo edilen bedelin davacıya ödenmesine ve maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Nevarki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 298l Sayılı Yasan??n 3290 Sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olaya gelince; gerçektende davalıların murisinin paydaşı olduğu kadastral parselde yapmış olduğu binanın imar uygulaması sonunda kayden davacıya ait çekişmeli imar parseline taşkın hale geldiği, ifrazı halinde taşınmazın geri kalan bölümünde minimum cephe şartını taşımadığından inşaat izni verilemeyeceğide sabittir.Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler mevcut delillerle birlikte değerlendirildiğinde, yapı bedelinin davalıya ödenmek üzere depo ettirilmesi için davacıya önel tanınması ve depo edildiği takdirde elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Diğer taraftan, davalıların murisinin paydaşı olduğu kadastral parsele yapmış olduğu yapının iradesi dışında ve idari karara dayalı olarak gerçekleştirilen imar uygulaması sonucu davacının edindiği imar parselinde kaldığı gözetildiğinde, davalıların davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden de sözedilemez. O halde mahkemece yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücreti ve diğer gider ve harçtan davalıların sorumlu tutulması da isabetli değildir.Tarafların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.