Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2256 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 13028 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ : GAZİOSMANPAŞA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/02/2006NUMARASI : 2001/1124-46Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları S T'ın kendilerinden mal kaçırmak amacıyla sayılı taşınmazdaki adet bağımsız bölümünü davalı vakfa ve yeğenleri olan diğer davalılara muvazaalı biçimde temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptali tescil istemişlerdir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davalı vakfa devredilen . adet bağımsız bölüm yönünden muvazaa olgusunun kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne, diğer davalılar hakkındaki davanın ise reddine karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Getirtilen akit tabloları ve tedavüllü çap kayıtlarından, dava konusu . parsel sayılı taşınmazın tamamının davacıların miras bırakanı Salih Tumaç adına kayıtlı iken, miras bırakanın . payını üzerinde bırakıp kalan . payını 14.2.1985 tarihinde yarı yarıya yeğenleri M.M. ve M.M..a satış suretiyle devrettiği, adı geçenler arasında yapılan 23.2.1990 tarihli resmi akitte, ileride inşa edilecek kargir apartmanın 1,2,3,4,6,7,9 ve 10 numaralı bağımsız bölümlerinin miras bırakan S..., .. numaralı bağımsız bölümün M.Mustafa, .. numaralı bağımsız bölümün de M.Masum adlarına kat irtifakı tesis edildiği ; miras bırakanın, 26.2.1990’da .. numaralı bağımsız bölümünü yeğeni A.. ile onun kocası B.’e, 6.2.1992’de . numaralı bağımsız bölümünü yeğeni Sıddık’a ve aynı akitte . ve . numaralı bağımsız bölümlerini de intifa haklarını üzerinde bırakarak H.Ç.. isimli kişiye sattığı ; anılan kişinin ise, miras bırakandan aldığı bu dört adet bağımsız bölümün çıplak mülkiyetlerini Hakyol Eğitim Vakfı’na “ hibe “ yoluyla temlik ettiği ; taşınmazın . ve . numaralı bağımsız bölümlerinin miras bırakan üzerinde kaldığı görülmektedir. Öte yandan, miras bırakandan . numaralı bağımsız bölümü alan Sıddık’ın bu yeri 18.6.1999’da yakını S..’ya ; . numaralı bağımsız bölümün de M.M.m tarafından 3.kişi konumundaki F.A.S.’na satıldığı ; . ve . numaralı bağımsız bölümlerin miras bırakan ve . numaralı bağımsız bölümün M.M. üzerlerinde kaldığı da kayden sabittir.Davacı olan miras bırakanın eşi ve iki çocuğu, temliklerin kendilerinden mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere ; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olayda, dosya içeriği ve toplanan delillerden ve yukarıdaki ilkeler çerçevesinde yapılan değerlendirmeden ; miras bırakanın, kendisinin yaşam tarzına uygun hareket etmeyen eşi ve çocuklarıyla arasının açıldığı ve bu yüzden ayrı yaşamaya başladıkları, ekonomik durumunun taşınmaz satmasını gerektirmediği, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla taşınmazlarını bedelsiz olarak yeğenleri ile yeğeni A..nin kocası B..’e ve emanetçi konumundaki H..Ç..a temlik ettiği, onlardan devralan F.A..S. dışındaki davalıların da muvazaayı bildikleri, F.A.. S..nun ise iyi niyetli 3.kişi konumunun aksinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.Bunun yanında, davalı yeğenlerin inşaatın yapımına katkı sağladıkları biçimindeki savunmalarının ancak ayrı bir dava konusu yapılabileceği de açıktır.Hal böyle olunca, davalı Vakıf hakkındaki davanın kabul edilmesinde ve davalı F.A. bakımından davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalı Vakfın tüm, davacıların ise değinilen yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Ne var ki, diğer davalılar bakımından davanın kabul edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu reddedilmesi doğru değildir. Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 7.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.