MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 14. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/05/2012NUMARASI : 2011/387-2012/255Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.02.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Hazine vekili Avukat D. G. davalı yanında müdahale talebinde bulunan vekili Avukat U. Ç. ile temyiz edilen vekili Avukat Y. A. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 38 parça taşınmazın 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun hükümleri uyarınca, resen davacı Sosyal Güvenlik Kurumu adına kayıtlı iken tapu kayıtlarının iptal edilerek 09.07.2010 tarihinde Hazine adına tescillerinin yapıldığı anlaşılmaktadır.Davacı, dava konusu 38 parça taşınmazın A.S. İ. tarafından 18.09.1950 tarihli hibe senedi ile “sağlık hizmetlerinde kullanılmak” şartıyla lağvedilen İşçi Sigortaları Kurumu'na bağışlandığını, bağış senedinde öngörüldüğü üzere hastane ve benzeri tesisler inşa edilerek taşınmazların kullanıldığını, 5283 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi üzerine, 10.05.2005 tarih, 474 sayılı yönetim kurulu kararı ile, kreş binası ile hemşire lojmanı olarak kullanılan binanın kurum bünyesinde bırakılması, diğer kısımların bağış senedindeki şart ve iradeye uygun kalması kaydıyla tamamının 29 yıllığına Sağlık Bakanlığına tahsisine karar verildiğini, bağış senedi ve alınan yönetim kurulu kararları gereğince taşınmazların davalıya devrinin yolsuz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Hemen belirtilmelidir ki, yanlar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında 19.1.2005 gün ve 25705 sayılı mükerrer resmi gazetede yayınlanan " Bazı Kamu Kurum ve Kuruşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine" ilişkin 5283 Sayılı Yasanın amaç ve kapsamını belirlemede zorunluluk bulunduğu kuşkusuzdur. Anılan Yasanın "tanımlar" başlıklı 3/d maddesi; "kurum tabiplikleri hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına ait hastane, dispanser, sağlık merkezi veya istasyonu ile her ne ad altında olursa olsun insan sağlığı ile ilgili hizmet sunan tüm birimleri” sağlık birimi olarak tanımlamış; Yasanın 4. maddesi, "kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm sağlık birimleri; bunlara ait her türlü görev, hak ve yükümlülükler, taşınırlar ve taşınmazlarla birlikte Soysal Sigortalar Kurumuna ait olanları bedeli karşılığı, diğerleri bedelsiz olarak aşağıdaki usul ve esaslar çerçevesinde Bakanlığa devredilir;" hükmünü düzenlemiş; 4/b-l. maddesi, "devirlerin kurulacak komisyonlar aracılığı ile yapılacağını” ve komisyonların nasıl kurulduğunu belirlemiş; 4/e maddesinde ise, "devredilen sağlık birimleri, kamu kurum ve kuruluşlarına ait arazi, arsa ve binaların bir bölümünde hizmet vermesi halinde, bunların komisyonlarca tespit edilecek kısımları gerektiğinde ifraz edilerek veya kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurularak Bakanlığa devredilir. Bu kısımların tespitinde; Sosyal Sigortalar Kurumunun ihtiyacı, hizmetin etkin ve verimli sunulması ve geleceğe yönelik kapasite ihtiyacı göz önünde bulundurulur. Binaların bir kısmında hizmet sunulan sağlık birimlerinin devrinde komisyonlarca, devrin taşınır, taşıtlar ve personelle sınırlı tutulmasına da karar verilebilir." 4/f maddesinde de, "bu kanunla Bakanlığa devredilen sağlık birimlerine ait taşınmazların mülkiyeti tapuda resen Hazine adına tescil edildikten sonra bu taşınmazlar Sağlık Bakanlığına tahsis edilmiş sayılır” biçiminde düzenlemeye yer verilmiştir. Tüm bu hükümler ışığında Yasanın 4. maddesinde kastedilen taşınmazların "fiilen sağlık hizmeti veren taşınmazlar olduğu" sonucuna varılmaktadır. Diğer taraftan, yasanın 4/e maddesine göre devri gereken bölümlerin ifrazının mümkün olması halinde ifraz edilerek sadece bu bölümün mülkiyetinin devredileceği, yok eğer ifrazı kabil değilse ve çekişme, yapıya ilişkinse üzerinde kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurularak devrinin gerekeceği kuşkusuzdur.Öte yandan, 3194 Sayılı Yasanın 16.maddesi hükmü belediye ve mücavir alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re’sen veya müracaat üzerine tevhit veya ifrazı, bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların terkinini belediye encümeninin, şayet taşınmaz belediye veya mücavir alan sınırları dışında ise bu takdirde de; il idare kurullarının onayına bağlı tutmuştur. Başka bir anlatımla, sayılan hallerde yasal bir işlemin varlığının kabul edilebilmesi açısından mutlaka encümen kararına dayalı olması gerekeceği tartışmasızdır.Somut olayda ise, yukarıda açıklandığı şekilde bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hem, 18.09.1950 tarihli hibe senedindeki yazılı koşulların yerine getirilip getirilmediği araştırılmamış, hem de, dava konusu edilen taşınmazların Hazineye devri gereken yerlerden bulunup bulunmadığı bakımından yeterli uygulama ve araştırma yapılmamıştır.Ayrıca, dava konusu taşınmazlar bağışlayan A.S. İ. mirasçılarınca aynı taşınmazlar bakımından tapu iptali ve tescil isteğine yönelik açılan bir dava olup olmadığı da araştırılarak, böyle bir davanın varlığının belirlenmesi halinde o dosyanın da mahkemesinden istenilerek incelenmesi, birleştirme ya da bekletici mesele yapılması hususlarının değerlendirilmesi gerekeceği de açıktır. Diğer taraftan, çekişme konusu taşınmazlardan 1570 ada 6 parsel sayılı taşınmaz dava dışı kişiler adına kayıtlı olup, hükümden sonra, davacının 02.11.2002 tarihli dilekçe ile, 1570 ada 6 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki davadan feragat ettiğini bildirdiği görülmektedir. Bilindiği üzere; feragat kat'i hükmün hukuki neticelerini doğurur (6100 sayılı Kanunun 311. maddesi) ve davanın her aşamasında başka bir ifadeyle yargılama sonuçlanıp hükmün kesinleşmesi tarihine kadar davadan feragat edilebilir. (6100 sayılı Kanunun 310. maddesi)O halde, mahkemece 1570 ada 6 parsel bakımından, davacının feragat dilekçesi doğrultusunda bir karar verilmesi gerektiği de kuşkusuzdur.Öte yandan, mahkemece karar verildikten sonra, dosya temyiz aşamasında iken dava dışı Sağlık Bakanlığına izafeten İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün 27.08.2012 tarihli dilekçe ile davalı yanında davaya katılma talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 66. maddesinde, “ üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’i müdahil olarak davada yer alabilir” hükmü öngörülmüş olup, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 67. maddesi hükmü gereğince, feri müdahale talebinin yerel mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği açıktır.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davalının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 19.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.