Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2214 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 8820 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: BİNGÖL 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 16/03/2012NUMARASI: 2009/863-2012/94Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabuüne ilişkin olarak verilen karar davalılar yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.02.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat S. A.Avukat A.K.ile temyiz edilen davacı Bingöl Belediye Başkanı S. A. ve vekili Avukat N. H.geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen fer'i müdahil H. T.vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 336 ada 19 parsel sayılı taşınmazda bulunan 66 adet bağımsız bölümün davacı Bingöl Belediyesince yapılan ihale sonucu davalı şahıslar adına 11.12.2006 tarihinde paylı mülkiyet üzere tescil edildiği anlaşılmaktadır.Davacı, dava konusu 66 parça bağımsız bölümün Bingöl Belediye Meclisi ve Encümen kararları doğrultusunda satışa çıkartıldığını, yapılan ihalenin Bingöl Belediye Başkanınca da onaylanarak, 11.12.2006 tarihinde taşınmazların davalılara satış suretiyle temlikinin yapıldığını, ihale komisyonunun satışa dair 02.11.2006 tarihli kararının Elazığ İdare Mahkemesinin 05.02.2008 tarihli, 2006/2455 esas, 2008/216 karar sayılı kararı ile, yapılan ihalede “ açıklık ve rekabetin sağlanması “ temel ilkelerine uyulmadığından anılan ihalenin iptal edildiğini, iptal kararının Danıştay’ca onaylanarak kararın kesinleştiğini, sicilin dayanağı işlemin idari yargı yerinde iptal edilmesi ile sicilin yolsuz hale geldiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Davalılar, dava konusu taşınmazların ihalesinin iptal edilmesinde bir kusurlarının bulunmadığını, davacı kuruma ödedikleri bedelin kendilerine iade edildikten sonra tapu kayıtlarının iptal ve tesciline karar verilebileceğini savunmuşlardır.Gerçekten de, çekişme konusu taşınmazların davalılara yapılan ihalesinde, davacı kurumun satışa ilişkin gerekli meclis ve encümen kararlarını almış olmakla beraber, ödeme şekline dair hususların ihale ilânında yer almamasına rağmen şartnamede, ihale bedelinin % 50’lik kısmının 15 gün içinde peşin, geri kalan % 50’lik kısmın ise 90 gün içerisinde ödeneceğinin belirtildiği, ihaleye katılım ve teklif edilen bedel bakımından ödeme şeklinin belirtilmesinin önemli olup, ihaleye katılım etkileyecek nitelikte bulunduğu, yapılan ihalede, “açıklık ve rekabetin sağlanması” temel ilkelerine uyulmadığından idarî yargı yerinde ihalenin iptal olunduğu, iptal kararının Danıştay 13. Dairesince, belediye meclis kararıyla sınırları belirlenmeden belediye mallarının tümünün satışı bakımından Belediye Encümenine yetki devri suretiyle encümen kararı ile yapılan satışın ve satışı sonuçlandıran ihale komisyonu kararının hukuka uygun olmadığından iptal kararı onanmış ve karar kesinleşmiştir.Yukarıda açıklandığı şekilde yapılan ihalenin idarî yargı yerinde iptal edilmesinde davalılara izafe edilecek bir kusur bulunmadığı açıktır. Davalıların dava açılmasına sebebiyet vermedikleri, açılan davaya cevaplarında tapu iptali ve tescile karar verilmesine itirazları olmadığı ancak ödedikleri satış bedelinin iadesini talep ettikleri görülmektedir.O halde, mahkemece, çekişme konusu 66 adet bağımsız bölümün davalılara ihalesine ilişkin kararın idarî yargı yerinde iptal edildiği, sicilin dayanağı işlem ortadan kalkmakla tescilin yolsuz hale geldiği belirlenerek davanın kabulüne karar verilmiş olması doğrudur. Somut olayda, Borçlar Yasasının 81. maddesinin uygulama yeri bulunmadığı da kuşkusuzdur. Davalıların temyiz isteklerinde sözünü ettikleri 10.07.1940 tarihli ve 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, harici satışa rağmen açılan elatmanın önlenmesi davası söz konusu olup, yorum yoluyla anılan İçtihadı Birleştirme Kararının somut olaya uygulanması da mümkün değildir. Bütün bu hususlar gözetilerek mahkemece, iptal ve tescile karar verilmesi doğru olduğu gibi, davalıların harcını vermek suretiyle ödedikleri satış bedelinin iadesi konusunda her zaman dava açabilecekleri yönündeki gerekçede de, bir isabetsizlik yoktur. Davalıların esasa dair temyiz itirazları yerinde değildir. Usul ve yasaya uygun olan hükmün bu yönden ONANMASINA, Ancak, yukarıda açıklandığı gibi, davanın niteliği ile taşınmazların temlikinde ve ihalenin idari yargı yerinde iptal edilmesinde izlenen süreç gözetildiğinde, davalıların gerek adlarına kayıt oluşmasında o zamanki hukuksal durum nedeniyle bu edinimde ve o aşamada yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, idari yargı yerinde açılan dava sonucu Danıştay’ında onama kararında gösterilen gerekçeye göre yolsuz tescil sonucunun oluşmasında davalılara yüklenebilecek her hangi bir kusurun söz konusu bulunmadığı görülmektedir.Öte yandan, gerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 94. maddesi hükmü, gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 312/2. maddesi hükmünde, “ davalı, davanın açılmasına kendi hal ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da, davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilmez” düzenlemesine yer verilmiştir.Somut olayda da, dosya kapsamı ile özetlendiği üzere, davanın açılmasına davalı taraf neden olmamıştır. Nitekim, davalılar, dava dilekçesinin kendilerine tebliği üzerine verdikleri esas cevap dilekçesinde, ‘yargılamanın ilk duruşmasından önce’, talep sonucunu kabul ettiklerini, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptal ve tesciline karar verilmesinin doğru olacağını bildirmişlerdir. Ayrıca, ödedikleri satış bedelinin kendilerine iadesi gereğine ilişkin beyanın davaya karşı çıkmak olarak yorumlanamayacağı da açıktır.Hal böyle olunca; mahkemece, harç ve yargılama giderlerinden davalıların sorumlu tutulmaması gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şeklide karar verilmesi doğru değildir.Davalıların bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 19.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.