Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2195 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 3213 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil veya tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar ve davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.02.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ile diğer temyiz edenler vekili Avukat . geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava ve birleşen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan F.. Ş..’in çekişme konusu 2316 ve 2317 parselleri torunu davalı A.. Ş..’e, 2318, 2319 ve 2320 parsel sayılı taşınmazları ise, torunu davalı A.. Ş..’e 01.11.1991 tarihli akitle satış suretiyle temlik ettiği, daha sonra davalı Ali’nin 2316 ve 2317 parselleri 05.08.1999 tarihli akitle kayınbiraderi olan davalı Dinal’a, davalı Aytekin’in ise, 2318, 2319 ve 2320 parselleri 21.05.1999 tarihli akitle arkadaşı davalı Mustafa’ya, onunda 11.03.2005 tarihli akitle 2319 parseli davalı Aytekin’in eşi olan davalı Gülay’a satış suretiyle temlik ettikleri anlaşılmaktadır.Davacılar, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Borçlar Kanunu'nun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 237.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacıların muris Feriştah’ın kızları, davalılar Ali ve Aytekin’in ise murisin tek oğlu Kemalettin’den olma torunları oldukları, mirasbırakanın eşinin kahve işletmeciliği yapmakta olup, oğlu Kemalettin ve torunları davalılar Ali ve Aytekin ile birlikte yaşadıkları, satış ihtiyacının bulunmadığı, satış bedelleri ile gerçek bedel arasında fahiş fark bulunduğu, murisin sağlığında mirasçılarına mal paylaşımı yapma iradesi olduğuna dair dosyada her hangi bir bilgi ve belge olmadığı, başka bir ifadeyle murisin mirasçıları arasında mal paylaşımı yaptığından söz edilemeyeceği, taşınmazların temliklerinin satış suretiyle yapılmış olup, ölünceye kadar bakma akdinin de sözkonusu bulunmadığı, 1963 ve 1967 doğumlu olan davalılar Ali ve Aytekin’in ilk satış tarihi olan 1991 yılında 24 ile 27 yaşlarında oldukları, alım güçlerinin bulunmadığı görülmektedir.Öyleyse, yukarıda açıklanan ilkeler ve bu olgular birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakan F. Ş.’in davaya konu olan taşınmazları temlikteki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Öte yandan; dava konusu taşınmazların kayıt maliki olan davalı Dinal’ın davalı Ali’nin kayınbiraderi, davalı Mustafa’nın davalı Aytekin’in arkadaşı, davalı Gülay’ın ise yine davalı Aytekin’in eşi bulundukları, dolayısıyla muvazaalı işlemi bilen ve bilmesi gereken kişilerden olup, Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi kapsamında iyi niyetli üçüncü kişi olduklarından söz edilemeyeceği de açıktır. Diğer taraftan, murisin ölümünden sonra kalan taşınmazlarda ortaklığın giderilmesi davasının açılmış olması terekeye yönelik bir işlem olup, o davada mirasçıların sulh neticesinde taşınmazları paylaşmış bulunmaları mirasbırakanın mirasçıları arasında mal paylaşımı yaptığı anlamına gelemeyeceği kuşkusuzdur. Kaldı ki, mahkeme kabulünün aksine anılan paylaşım sırasında dava konusu taşınmaz temliklerinin gözetilmiş olduğundan da söz edilemez. Hâl böyle olunca; davanın ve birleşen davaların kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Kabule göre de, dava ve birleşen davaların reddine karar verildiğine göre, dava konusu taşınmazların keşfen belirlenen ve yargılama sırasında harcı ikmâl edilen değer üzerinden davalılar yararına nispi vekâlet ücretine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere avukatlık parasına hükmedilmesi de doğru değildir. Davacıların ve davalıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 1.100.-TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 11.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.