MAHKEMESİ : BİSMİL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/03/2011NUMARASI : 2000/310-2011/61Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalılar adına tespit ve tescil edilen 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların miktar fazlasının Hazine adına tescili gereken yerlerden olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir. Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “Davacı Hazine’nin çekişmeli 1 ve 2 sayılı parsellerin dayanak tapu kayıtlarından miktar fazlasının devletin hüküm ve tasarrufu altındaki arazilere elatmaktan ileri geldiğini belirterek miktar fazlasının iptal ve tescilini istediği, iddianın belirtilen niteliği itibariyle olayda 3402 S.K. 12/3. maddesinin uygulama yerinin bulunmadığı, Yargıtayın kararlılık kazanmış uygulaması ile bu ilkenin benimsendiği, hal böyle olunca, işin esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, on yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddedilmesinin isabetsiz olduğu" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, çekişme konusu 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların dayanak tapu kayıtlarından miktar fazlasının Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer olduğu iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece önceki bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve daha sonra karar resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.Hal böyle olunca; işin esasının değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdırDavacı Hazine’nin temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 1.3.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.