Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2101 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 1155 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : GAZİANTEP 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 13/11/2008NUMARASI : 2008/169-2008/539Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden paydaşı bulunduğu 296 parsel sayılı taşınmazı davalının haksız kullandığını ileri sürüp, elatmanın önlenmesine ve 10.000.00.-YTL ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalılar, dava konusu taşınmazı yarıcılık sözleşmesi doğrultusunda yıllardır kullandıklarını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazı davalıların uzun yıllar öncesine dayalı yarıcılık anlaşmasına göre kullandıkları, çıkan mahsülden davacıya ödemede bulundukları, davalıların çekişme konusu taşınmazla ilgili üstün hakları olmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . S. raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 296 parsel sayılı taşınmazda davacının kayden paydaş olduğu, davalıların kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir haklarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.Davacı, kayıttan kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanarak eldeki davayı açmış olup, kural olarak davanın kabulüne karar verilmiş olması doğrudur. Ancak, davalılar, dava konusu taşınmazı yarıcılık sözleşmesine istinaden kullandıklarını savunmuşlar, mahkemece, bu savunmaya itibar edilerek neticeye gidilmiştir.Gerçekten de; davacı vekili 7.10.2008 tarihli beyanında çekişme konusu taşınmazda dava dışı kişilerle birlikte paydaş olan davacı ve ortaklarının babalarının taşınmazı davalı tarafa ortakçılığa (yarıcılığa) verdiğini bildirmiş, böylece davacı taraf davalıların savunmalarını teyit etmiş bulunmaktadır. Esasen, bu husus mahkemenin de kabulünde olup, ecrimisil isteğinin reddi de bu gerekçeye dayandırılmıştır.Öyleyse; taraflar arasındaki hukuki ilişkinin Borçlar Kanununun 270 ve devam eden maddelerinde öngörülen düzenlemelerden kaynaklandığı ve bu düzenlemelerin gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.Hemen belirtilmelidir ki; Borçlar Kanununun 270/1. Fıkrası hükmü hasılat kirasını tarif ederken, maddenin 2.fıkrası ise kira bedelinin para olabileceği gibi devşirilecek semere veya hasılatın bir hissesi de olabileceğini öngörmüştür. Bilindiği üzere, bedelin semere veya hasılat olması halinde taraflar arasındaki hukuki ilişki iştirakli kiradır. (HGK.'nun 13.1.1982 tarih 1979/2-66 E, 1982/1.S.K, 4.H.D. 19.12.1958 T. 3237 E, 8250 sayılı Kararları) Memleketimizde bunun muhtelif çeşitlerinin bulunduğu sabittir. Trakya ve Marmara'da Yarıcılık, Orta Anadolu'da Ortakçılık, Yervacılık, Doğu Anadolu'da ise marabacılık ( Turgut Uygur Borçlar Kanunu Sh. 6256, Tandoğan Age. S.14 vd. Atıf) olarak nitelendirilmektedir. Türkiye'de ençok geçeni ise yarıcılıktır. Yarıcılıkta kural olarak tarla sahibi tarlasını ve tohumunu yarıcı denilen kiracıya verir, yarıcı da çiftini ve emeğini kullanarak tarlayı sürer, tohumu eker, tarlanın bakımı da ona ait olur. Elde edilen mahsul ise anlaşmaya veya mahalli adetlere uygun olarak aralarında pay edilir. Nitekim, bu hususa yukarıda değinilen 4.Hukuk Dairesinin kararında yer verilmiş olup, aynı kararda kiralayanın kâra ve zarara karışmayacağına ve ancak kararlaştırılan orantıda kardan pay alacağına ilişkin kira aktinin hasılat kirası niteliğinde olduğu ve bununda iştirakli kira olduğuna değinilmiştir. Böylesine bir kira sözleşmesinin yazılı veya sözlü yapılması olanaklıdır. Yukarıda değinildiği üzere kira bağıtının varlığı sabittir.O halde, davacının miras bırakanının, davalılar ya da miras bırakanları ile sözlü yapmış olduğu iştirakli kira sözleşmesinin davacı ve ortaklarını halefiyet yoluyla bağlayacağı tartışmasızdır. Öte yandan, Borçlar Kanununun 285 ve 287. maddelerinde öngörüldüğü şekilde kira akdinin feshedildiği de iddia ve ispat edilmiş değildir. Buna göre, davalıların taşınmazda fuzuli şagil olduğunu (haksız işgalci) söyleyebilmek olanaksızdır. Öyleyse, eldeki davada "Yarıcılıktan-İştirakli Kiradan" kaynaklanan bir alacak isteği yer almadığına göre, haksız işgalcinin taşınmazı kullanmasından dolayı arsa malikine ödemesi gerekli olan ecrimisilden (haksız işgal tazminatından) sorumlu tutulamayacağı açıktır. Buna göre, mahkemece ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiş olması doğrudur.Ancak, yukarıda değinilen ilkeler, özellikle Borçlar Kanununun 285 ve 287. maddelerinde öngörülen feshi ihbar süreleri gözetilerek, aktin feshine dair bir hukuki durum yaratılmadığına ve varolmadığına göre aktin son bulduğunun ve davalıların da fuzili şagil olduklarının kabulüne olanak yoktur.Hal böyle olunca, elatmanın önlenmesi isteğinin de reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle kabul edilmesi doğru değildir.Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.