Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 21 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 16131 - Esas Yıl 2013





Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi . . raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı ve vekalet görevinin kötüye kullanılmasına ilişkin olarak da açılmış bir dava bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden davacıların mirasbırakan Ö.. G..'ın 10 parça taşınmazını mal kaçırmak amacıyla muvazaalı şekilde davalılara temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtıkları, aşamada davayı ıslah ederek 488, 496 ve 3104 parsel numaralı taşınmazların tapu kayıtlarının da muvazaa nedeni ile iptalini istedikleri, mirasbırakan ile kardeşleri arasında 28.08.2008 tarihinde yapılan rızai taksim sonucu 488 parselin tamamı ile 496 parselin ½ payının miras bırakana bırakıldığı, 496 parselin mirasbırakan ve davalı Metin'in verdiği vekaletnameye istinaden E.. Ç.. tarafından 23.12.2009 tarihinde Neşet isimli kişiye, bu kişi tarafından da davalı Nusrettin'e; 488 ve 3104 parsellerin ise mirasbırakana vekaleten davalı Metin tarafından 28.09.2009 tarihinde davalı İsmail'e satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki, dava konusu 496 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakanın tayin ettiği vekil E.. Ç.. tarafından, vefatından sonra devredildiği ancak işlemin geçersizliği veya vekalet görevinin kötüye kullanıldığına dair bir dava bulunmadığı saptanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğrudur. Davalı tarafın bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Dava konusu 488 ve 3104 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin temyiz itirazlarına gelince;Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yeterli bir araştırma yapıldığı söylenemez. Zira dava konusu taşınmazların mirasbırakanın vefatından yalnızca 5 gün önce satıldığı halde terekeden para çıkıp çıkmadığı araştırılmadığı gibi mirasbırakanın ev yaptırması nedeniyle borçlu olduğu ifade edildiği halde böyle bir evin olup olmadığı, evin nerede ve ne durumda olduğu ve mirasbırakanın gerçekten borçlu olup olmadığı da araştırılmış değildir. Ayrıca mirasbırakan ile davacılar arasındaki beşeri ilişkiler ile mirasbırakana ait başka taşınmazlar bulunup bulunmadığı da yeterince irdelenmemiştir.Hal böyle olunca muvazaa iddiasının yukarıda ilkeler uyarınca araştırılması, mirasbırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.