Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2089 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 198 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : KARAİSALI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/06/2006NUMARASI : 1997/624-87Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanları H..nin kandırılarak oğlu K..e vekalet vermesinin sağlandığını, bu vekaletle dava konusu ..parsel sayılı taşınmazın davalıya satıldığını, miras bırakanın ehliyetsiz olduğunu, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulüne dair karar Dairece “ … miras bırakanın ehliyetli olup olmadığının Adli Tıp Kurumu raporu ile saptanması ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda davada dayanılan hata, hile ve muvazaa iddiaları yönünden araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekçesiyle …” bozulmuştur.Bozmaya uyularak miras bırakanın hukuki ehliyete haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu Raporu ile anlaşıldığı, hile ve muvazaa iddiaları yönünden somut delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; hükmüne uyulan bozma ilamında belirtildiği şekilde Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre miras bırakanın vekaletnamenin verildiği ve akit tarihinde ehliyetli olduğu anlaşılmaktadır. Bu belirlemeye göre davacıların öteki temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer birsöyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince: miras bırakanın varlıklı bir kimse olup mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, davalının alım gücünün olmadığı, miras bırakanın davalı ile sağlığında aynı evde kaldığı, bedeller arasında açık ve aşırı fark bulunduğu görülmektedir.Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın iradesinin satış olmadığı, diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazı muvazaalı olarak davalı vekil aracılığıyla diğer davalıya temlikini sağladığı sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428 md. gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.