MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 16. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/09/2011NUMARASI : 2004/462-2011/344Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin ise kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili ile dahili davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, 3. kişilere temlik edilen paylar yönünden bedel, mümkün olmaz ise tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, bedel isteğinin kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların, miras bırakanları H. B.'un 36 parsel sayılı taşınmazdaki 12/400 payının çıplak mülkiyetini 06.02.1984 tarihinde, 3/1600 payını ise 19.07.1988 tarihinde davalı ikinci eşine mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak satış göstermek suretiyle devrettiğini, davalınında bir kısım payı üzerinde bırakıp bir kısım payı da dava dışı bir şahsa temlik ettiğini, daha sonra anılan parselde kat mülkiyeti kurulduğunu ve davalıya isabet eden bağımsız bölümlerden birine isabet eden payın elden çıkartıldığını, bir adet bağımsız bölümün de davalı adına kayıtlı olduğunu ileri sürerek, davalı adına kayıtlı bölümün tapusunun iptali ile miras payları oranında tescil, temlik edilen pay yönünden bedel, mümkün olmaması halinde tenkis istekli eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki; tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten ve HUMK.'nun 376. (HMK. 186) maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, aynı yasanın 388. (HMK. 297) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. (HMK. 297) maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.'nun 389. (HMK. 297) maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren, tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa'nın 141. maddesi ve HUMK.'nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda, değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek kısa kararda tedbir yönünden bir karar verilmediği halde, gerekçeli kararda, kısa karardaki hükme ilave olarak; " Dahili davalıya ait M. Y.K. Mahallesi, 5 pafta, 104 ada, 14 parselde bulunan 3 nolu bağımsız bölümün kaydına 04.12.2009 tarihinde yazımız ile konulmuş olan tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına " şeklinde hüküm kurulmak suretiyle kısa karara çelişkili biçimde gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Kabul tarzı itibariyle de; çekişme konusu A Blok 7 nolu meskenin dava açıldıktan sonra 28.11.2005 tarihinde dava dışı Ö.T.'ya, ondan da 24.08.2006 tarihinde E.İnşaat E. Danışmanlık ve Tic. Limited Şirketine satış yoluyla devredildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; dava açıldıktan sonrada sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanında doğal bir sonucudur. Usul Hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş, gerek karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK.'nun l86., gerekse sonradan yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nun 125. maddesinde dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usuli işlemler düzenlenmiştir. HUMK'nun 186. madde hükmüne göre iki taraftan biri dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde diğer taraf seçim hakkını kullanmakta dilerse temlik eden ile olan davasını takipten vazgeçerek davayı devralan kişiye yöneltmekte, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebilmektedir. O halde, mahkemece, kendiliğinden (re'sen) gözetilmesi gereken bu usul kuralının dikkate alınmadan sonuca gidilmiş olması yerinde değildir. Davacılar vekili ile dahili davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.2.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.