MAHKEMESİ : SİVAS 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/10/2009NUMARASI : 2008/107-2009/267Taraflar arasında görülen davada;Davacı, ortak miras bırakan eşi S.'in 2107 ada 1 sayılı parselde çocuklarına birer daireye tekabül eden paylar verdiğini, işlemin muvazaalı olduğunu, diğer çocuklarının miras payı karşılığında kendisine para verdiklerini, ancak davalı oğlunun buna yanaşmadığını ileri sürerek, payı oranında iptal-tescil istemiştir. Davalı, taşınmazın bedelini ödediğini, davacı annesinin eşiyle geçinememesi ve onu istememesi nedeniyle bu davayı açtığını belirtip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, miras bırakanın çocukları arasında yaptığı paylaştırmaya davacının rıza gösterdiği, resmi aktin aksinin tanık anlatımlarıyla da kanıtlanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların ortak miras bırakanı S.in, üzerinde kat karşılığı inşaat yaptırdığı 2107 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 960/2400 payının 240'ını oğlu A.'a, 240'ını oğlu V.'e, 240'ını oğlu B.'ye, 240'ını da üçüncü kişiye 07.12.1998 tarihli resmi akitte satış yoluyla devrettiği, sonradan taşınmazda kat irtifakı kurulduğu ve çekişmeli 2 numaralı bağımsız bölümün A.'a isabet ettiği; miras bırakanın 14.12.2005'te öldüğü, geride mirasçısı olarak eşi ve 4 oğlunun kaldığı, eldeki davanın eş tarafından oğlu A. aleyhine açıldığı görülmektedir.Mahkemece, miras bırakanın, sağlığında üç oğluna birer daire, bir oğluna da üçüncü kişiye satılan dairenin parasını verdiği, çocukları arasında paylaştırma amacıyla hareket ettiği, davacı eşin de buna rıza gösterdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Gerçekten de miras bırakanın, sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapması halinde mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden, olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Ne var ki, miras bırakanın çocukları lehine bir takım kazandırmalarda bulunduğu anlaşılmakta ise de, mirasçılarından olan eşi lehine böyle bir tasarrufu bulunmadığı gibi, açıkça feragati olmadığı sürece eşinin çocuklar lehine gerçekleştirilen tasarruflara ses çıkarmamasının, hakkından feragat ettiği anlamına geleceğini söyleyebilme ve böylece tüm mirasçıları kapsayan bir paylaştırmanın varlığını kabul etme olanağı yoktur. Esasen muvazaalı işleme rıza gösterilmesi veya icazet verilmesine hukuken sonuç bağlanamayacağı açıktır.Bu durumda, mahkemece işin esasının değerlendirilmesi gerekeceği açıktır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Bu tür muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemekte, ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Hal böyle olunca, tüm delillerin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.