Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 196 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 15493 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ANTALYA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/05/2013NUMARASI : 2012/132-2013/266Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali, tescil, olmazsa tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.01.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı M..N..K.. ve vekili Avukat Y..Y.., Avukat S..S..U.. ile temyiz edilen davalı M.. Z.. vekili Avukat R..B.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı S.. E.. vekili Avukat, davalı Z.. K.. gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Ş..D..İ.. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR- Birleştirilerek görülen dava; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir. Davacı, davalı eşi Zerrin'in kendisine vekâleten .... ada 6 parsel sayılı taşınmazda ki payını ortak tanıdıkları olan davalı Serpil'e satış yoluyla temlik ettiğini; Serpil'in de almış olduğu bu payı kısa süre sonra diğer davalı Mümtaz'a satış suretiyle devrettiğini; yapılan temliki işlemlerin muvazaalı olup, düşük bedelle gerçekleştirildiğini ileri sürerek, asıl davada, tapu iptal ve tescil; birleşen davada ise, tapu iptal ve tescil, olmazsa tazminat isteğinde bulunmuştur. Davalı Zerrin, davacı eşiyle tartışmaları sonucunda, davacının dava konusu taşınmazdaki payını herhangi bir para almadan muvazaalı olarak davalı Serpil'e devir ettiğini, talimatı doğrultusunda Serpil'in diğer davalı Mümtaz'a temlik ettiğini, bu nedenle davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.Davalı Serpil; tapu siciline ve vekâletnameye güvenerek taşınmazdaki payı bedelini ödeyerek vekilden satın aldığını, resmi kayıtlarda görülen bedelin düşük olmasının tek başına muvazaa yapıldığı anlamına gelmediğini, davalı Mümtaz; dava konusu taşınmadaki payı davalı Serpil'den trampa yoluyla edindiğini, iyi niyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, muvazaa iddiasına ilişkin olarak vekil davalı Zerrin ile diğer davalıların davacının zararına hareket ettiklerine ilişkin herhangi bir kanıt ve belge ibraz edilmediği, vekille sözleşme yapan diğer davalı Serpil'in iyi niyetli olduğu bu nedenlerle yapılan işlemin geçerli bulunduğu; gabin iddiasının ise, davalı Zerrin'in ticaret ile uğraştığı, bilgi zaafından yararlanılarak söz konusu işlemin yapıldığı yönünde kanaat oluşmadığı, birleşen davada terditli tazminat isteğinin davalılardan Serpil ve Mümtaz 'dan talep edilemeyeceği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştirDosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının, Antalya ..... Noterliğinin 25/01/2012 tarihli ....yevmiye nolu vekâletnamesiyle davalı eşi Zerrin'i, kendisine ait taşınmazları dilediği bedel ve şartlarla satmaya yetkili olmak üzere vekil tayin ettiği, bu vekâletnameye istinaden de davalı Zerrin'in, davacıya ait dava konusu .. ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki ......../......... payını 17/02/2012 tarihinde davalı Serpil'e satış suretiyle temlik ettiği; Serpil'in de 08/03/2012 tarihinde diğer davalı Mümtaz'a yine satış yoluyla devrettiği, davacı ile davalı eşi Zerrin arasında yapılan 23/09/2011 tarihli protokolün 3 nolu bendinde dava konusu taşınmazın davacı tarafından davalı eşi Zerrin'e devredileceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.Davacı, muvazaa ve gabin hukuksal nedenlerine dayandığını belirtmiş ise de, bilindiği gibi, 6100 sayılı HMK 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir. Somut olayda, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyadaki mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde; davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Bilindiği üzere Borçlar Kanununun (BK) temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1. maddesi). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dışı tescil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise, veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Ne var ki, mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde, hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca; davacının vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası bakımından yukarıda açıklanan ilke ve olgular uyarınca araştırma ve inceleme yapılması, taraf delillerinin toplanması, vekâlet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması; vekalet görevinin kötüye kullanıldığı sonucuna varılması halinde ise ikinci el durumunda ki davalı Mümtaz'ın ediniminde iyiniyetli olup olmadığı bir başka ifadeyle Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacağı hususunun araştırılması, hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelemede yanılgıya düşülüp noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm tesisi isabetsizdir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 13.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.