Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1951 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 12366 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : DENİZLİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/09/2007NUMARASI : 2004/501-2007/443Taraflar arasında görülen ve bu dosya ile birleşen 2005/35 esas sayılı davalarda;Davacı, ortak miras bırakanları O.Ş.’in mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla davalılara 18 parça taşınmazı satış gibi göstermek suretiyle devrettiği, asıl amacın bağış olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptalini ve veraset ilamındaki payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalılar, miras bırakanın müsrif ve hovarda bir hayat sürdürdüğünü, satışların bu nedenle yapıldığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, kanıtlanmayan davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, dosyada tebliğ için masraf olmadığından davacının duruşma talebinin reddine karar verildi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Davacı, miras bırakanın davalılara yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek dava ve birleşen davayı açmıştır. Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekirki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olaya gelince; davacının miras bırakan O.. gayri resmi ilişkide bulunduğu H.den olduğu ve 1958 doğumlu olan davacı Hasan Şimşek'in Denizli 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.03.2001 tarihinde kesinleşen 30.01.2001 tarih 999/326 esas, 2001/36 sayılı babalığa hükmedilmesi kararı ile miras bırakan O.yasal mirasçısı olduğunun saptandığı, muris O..çekişmeye konu taşınmazların bir kısmı ile yine çekişme konusu edilen bazı taşınmazlardaki malik olduğu paylarını 27.12.1995 ve 29.12.1995 tarihlerinde davalılara temlik ettiği kayden sabittir. Öte yandan, muris Osman'ın temlike rağmen ölüm tarihi olan 03.10.2004 tarihine kadar taşınmazları tasarruf ettiği, akitteki değerleri ile akit tarihi itibarı ile belirlenen gerçek değerleri arasında aşırı fiyat farkı bulunduğu, ayrıca satış bedellerinin ödendiğinin kanıtlanamadığı gibi miras bırakan zengin ve varlıklı olup, mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, mali ihtiyaç içinde olan bir kimsenin bir veya birkaç parça taşınmazını satarak gereksinimini gidermesi mümkün iken 15 parça taşınmazını veya payını kısa aralarla elden çıkartmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğünün kabul edilemeyeceği, her ne kadar bir kısım tanıklar, miras bırakanın gerçek iradesinin sağlığında sahip olduğu mal varlığını mirasçılar arasında paylaştırma iradesinde olduğunu bildirmişlerse de, davacıya herhangi bir şey vermediği gibi, davacıyı benimsememesi nedeniyle açılan temlikleri gerçekleştirdiği dosya kapsamı ile belirgindir. Esasen babalık davası sonucu yasal mirasçı sıfatının kazanılmasıda bu olguyu doğrulamaktadır.Diğer taraftan, hemen belirtilmelidir ki, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescili davası sonunda temlikin muvazaalı olduğu sonucuna varılarak davanın kabulü halinde verilecek olan kararın inşai (ihdasi) değil, açıklayıcı (izhari) nitelik taşıyacağı tartışmasızdır. O halde, davacının mirasçılığının temlik tarihinden sonra ortaya çıkması neticeye etkili değildir. Kaldı ki, miras bırakanın ölüm tarihinde davacının yasal mirasçı olduğuda kesinleşen mahkeme hükmü ile sabittir.Öyleyse, değinilen bulgular ve bu olgular yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın davalılara yapmış olduğu temliklerin muvazaalı ve mal kaçırma amacıyla yapıldığı kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, davacının payı oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.