MAHKEMESİ : ALAŞEHİR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/12/2009NUMARASI : 2007/106-2009/366Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı S.B. vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 1934 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu ve davacı ile davalılardan S.’in dava dışı kişilerle birlikte kayden paydaş bulundukları anlaşılmaktadır.Davacı, anılan taşınmaza davalıların müdahale ettiklerini ve bu nedenle taşınmazı kullanamadığını ileri sürerek, payına vaki elatmanın önlenmesi isteğiyle eldeki davayı açmış; mahkemece, yerinde yapılan uygulama sonucu davalı S.’in kullanımındaki bölüm tespit edilerek, adı geçen davalının payından fazla 3584.57m2 yer kullanmak suretiyle davacı payına vaki elatmanın önlenmesine ve diğer davalı Necdet yönünden elatma olgusunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm sadece davalı S. tarafından temyiz edilmiştir. Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazda tüm paydaşları bağlayıcı bir harici taksim bulunmadığı gibi paydaşlar arasında fiili kullanım biçiminin de oluşmadığı ve davacının kullanımında olan bir bölümün bulunmadığı, davalının ise toplam 9729m2lik bir kısmı tasarruf ettiği dosya kapsamıyla sabittir.Ne var ki, dava konusu taşınmaz 204933m2 yüzölçümünde olup, 36 adet paydaşının bulunduğu ve tanıklarca da bazı paydaşların kullanımlarının bulunduğunun ifade edilmiş olmasına göre, taşınmaz içerisinde davacının tasarruf edebileceği bir alanın bulunup bulunmadığı hususu açıklığa kavuşturulmamıştır.O halde, yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek dava konusu taşınmazda davacının kullanabileceği bir bölüm bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalı S. B. vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,14.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.