Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 1939 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13967 - Esas Yıl 2012
MAHKEMESİ: ANKARA 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 03/05/2012NUMARASI: 2011/354-2012/180Yanlar arasında görülen tapu kaydında düzeltim davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı idare vekili ile davalı Ö.vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, tapu kaydında düzeltim isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davalılar Z.ve A. tarafından diğer davalı Ö. aleyhine dava konusu 5439 ada 9 parsel 2.kat 5 nolu bağımsız bölüm hakkında muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan dava sonucunda Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.03.2009 tarih ve 2008/498 esas, 2009/113 karar sayılı ilamıyla, tarafların miras bırakanı İ. H. K.’ın davalı kızı Ö.’a 26.12.1986 tarihinde satış suretiyle yapmış olduğu temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenerek, “davanın kabulü ile tapu iptali ve davacıların Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 12.4.2011 tarih ve 225-368 sayılı veraset ilamındaki payları oranında tescile, kalan payın davalı üzerinde bırakılmasına” dair verilen kararın 11.12.2009 tarihinde kesinleştiği; anılan veraset ilamında Z. ve A.ile davalı Ö.’ın ve de anneleri H.’nin miras paylarının ¼’er olduğu; H.’nin 14.08.2003 tarihinde öldüğü ve Ankara 1. Sulh Hukuk Hakimliğinin 27.10.2003 tarih 1020-1077 sayılı mirasçılık belgesine göre mirasçıları olan tarafların miras paylarının 1/3’er olduğu; çekişmeli taşınmazın 02.04.2010 tarihinde hükmen tescil suretiyle taraflar adına 1/3'er pay oranlarıyla kaydedildiği anlaşılmaktadır.Davacı idare, anılan tescil ilamı gereğince davacılar adına ¼’er oranda yapılması gereken tescilin 1/3’er oranda yapıldığını ve ilgililere bu yanlışlığın düzeltilmesi yönünde idareye başvurmaları gerektiğine ilişkin yapılan tebliğlere rağmen herhangibir müracaatta bulunulmadığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydındaki yanlışlığın düzeltilerek 1/4’er A. ve Z. adına, 1/2 payın da Ö. adına olacak şekilde tescile karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmıştır.Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 40. maddesinin 3.fıkrasında “kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre Devletçe tazmin edilir” hükmü öngörülmüş, 129. maddenin 5. fıkrasında ise; “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği...” açıklanmıştır. TMK.nun 1007. maddesi bu bağlamda yorumlandığında, tapu sicillerinin tutulmasından ve bundan doğan zararlardan devletin sorumlu olacağı ilkesinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu devletin sorumluluğu tapu sicilinin tutulması sırasında, sicil memurunun hukuka aykırı işlemi ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekli ise de eylem yada işlemin kusura dayanması gerekmez. Zira devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Anılan ilke 27.3.1957 tarih ve 1/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile benimsenmiş, BK.nun 55. maddesindeki sorumluluğun kusura dayanmadığı 22.6.1966 tarih 7/7 sayılı İnançları Birleştirme kararı ile de tekrarlanmıştır. Adam çalıştıran (somut olayda devlet) objektif özen eksikliğinin doğurduğu zarardan sorumludur. Çalışanın seçiminde, talimat vermede ve denetlenmesindeki eksiklik yada bozukluk nedeniyle çalışan çevre ve ilgililer için hakların kazanılması ve kullanılması açısından özel bir tehlike oluşturur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi yada yitirilmesi bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, aykırı kayıtlardan doğan zararları da ödemeyi taahhüt etmektedir. Dayanıksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmelidir.Somut olaya gelince; davacı idare tarafından hükmen tescil ilamının, bu kararda atıf yapılan mirasçılık belgesindeki pay oranları yerine farklı pay oranlarıyla tescil edilmek suretiyle yerine getirildiği, farklı bir ifadeyle tescil ilamının infazında yanlışlık yapıldığı dosya kapsamıyla sabittir. Her ne kadar bu tür davaların kural olarak kayıt maliki ya da mirasçıları tarafından açılması gerekirse de; davalı idarenin Türk Medeni Kanununun 1025. ve 1007. maddeleri ile Tapu Sicil Tüzüğünün 85. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan sorumlu olacağı, öte yandan TMK.nun 1007. maddesinde düzenlenen sorumluluğun kusursuz sorumluluk olup, bu madde kapsamında Hazinenin tazminat davasına muhatap ve tazminata mahkum olabileceği gözetildiğinde, eldeki davanın açılmasında ve sonuçlandırılmasında davacı idarenin hukuksal yararının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan; Tapu Sicil Tüzüğü’nün 85. maddesi “Kütük üzerinde belgelere aykırı tescil veya yazımın düzeltilebilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alınması ve yevmiye defterine kaydedilmesi gerekir. Belgeye aykırı yazımın veya tescilin düzeltilmesine, ilgililerden birisinin yazılı oluru olmazsa, müdür defterdarlık veya mal müdürlüğünden düzeltme için dava açılmasını, talep eder. Hazine avukatı bulunmayan yerlerde bu düzeltmeler için müdürlük tarafından re'sen dava açılır. İkinci ve üçüncü fıkralardaki durum, ayrıca kütük sayfasının beyanlar sütununda belirtilir. (Değişik son fıkra: 8/11/2004-2004/8109 K.)Kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde belgesine aykırı olarak basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi halinde, müdür tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, re'sen düzeltme yapılır” şeklinde olup, doğrudan dava açmaya engel bir yasal düzenleme içermemektedir. O halde, TMK.nun 1007. maddesi ve Tapu Sicil Tüzüğü’nün 85. maddesi uyarınca davacı idarenin açtığı davanın dinlenme olanağı bulunmasına rağmen aksi düşünceyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Hal böyle olunca, işin esasının incelenerek bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Davacı idare vekili ile davalı Özdal vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.2.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.