Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 1935 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 16525 - Esas Yıl 2012
MAHKEMESİ : AĞRI 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/02/2012NUMARASI : 2011/545-2012/75Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 74 ve 737 parsel sayılı taşınmazların paylı mülkiyet üzere olduğu ve davacı ile davalının miras bırakanı olan M. T.’nın dava dışı kişilerle birlikte kayden paydaş bulunduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki; eldeki dava, dava dilekçesinde 7600.-TL. değer gösterilmiş ise de maktu harç alınmak suretiyle açılmıştır.Oysa, iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Bu tür bir davada, HUMK'nun 413 ve 492 Sayılı Harçlar Kanununun 16. maddesi uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın elatılan yerin değeri ile talep edilen ecrimisil toplamından elatmanın önlenmesi isteğinin yanında yıkım isteği de varsa dava değeri elatılan yerin değeri ile yıkımı istenilen yapı değerinin toplamından (4.3.1953 tarih 10/2 Sayılı İ.B.K.) ibaret olacağı kuşkusuzdur. Başka bir ifade ile, elatmanın önlenmesi davaları Harçlar Yasasının 16. maddesi uyarınca nispi harca tabi olup, harç ikmali yapılmadan davanın sürdürülmesi olanaksızdır.Öte yandan, Harçlar Kanunu harç alınması veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesini ve harcın yatırılmaması halinde de ne gibi bir işlem yapılacağını 30.ve 32.maddelerinde hükme bağlamıştır.Hal böyle olunca, elatmanın önlenmesi isteği bakımından dava değeri belirlenerek harç ikmalinin sağlanması, ondan sonra işin esası bakımından bir hüküm kurulması gerekirken, anılan husus göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Öte yandan; noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen aile nüfus kayıt tablosuna göre, kayıt maliklerinden M. T.’nın 10.10.1985 tarihinde öldüğü ve tarafların dava dışı kişilerle birlikte Maksut’un mirasçıları oldukları görülmektedir. Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanununun 575. maddesi “miras, mirasbırakanın ölümüyle açılır. Mirasbırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar, terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilir” ve 599. maddesi de “mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar” şeklinde mirasın açılması ve mirasçılar tarafından kazanımı düzenlenmiştir.O halde kabule göre; davacının, miras bırakanı Maksut Tatlı’nın öldüğü andan itibaren çekişmeli taşınmazın irsen maliki konumuna geldiği kuşkusuz olup, yanılgılı değerlendirmeyle davacının kayden malik olmadığı gerekçesiyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması da isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü ((6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.