Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1934 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 11838 - Esas Yıl 2009





Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları A……'nin ehliyetsiz olmasına rağmen dava konusu 20 persel sayılı taşınmazın torunu davalıya mal kaçırmak amacıyla temlik edildiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Davalı, vekaletname ile satış yapıldığını, iddianın yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece " dava konusu taşınmazın dava dışı kişiye karardan sonra satıldığı, HUMK'nun 186. maddesinin uygulanması gerektiği" gerekçeleri ile bozulmuş olup, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.02.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden N……. P……. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden vekili avukat ile temyiz edilen vekili avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi B……. D………. K…… tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR- Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescili isteğine ilişkin olup, mahkemece daire bozma kararında değinildiği üzere taşınmazın yargılama sırasında el değiştirdiği gözetilerek H.U.M.K'nun 186. maddesi hükmü gereğince davacıdan seçimlik hakkı sorulmuş, davacının davasını tazminata hasrettiği saptanarak davanın subut bulmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, davacıların miras bırakanı A...'nin vekil aracılığıyla kendisine temlik yaptığı kişi sağ olan vekil C....'in oğlu olup murisinde torunudur.Mirasçı C.... sağ olduğuna göre temlik yapılan davalı Ş.... terekeye göre üçüncü kişi konumundadır.Miras bırakanın terekesi ise ölüm tarihine göre Türk Medeni Kanununun 701 ila 703 maddelerinde düzenlenen elbirliği mülkiyetine tabidir. Somut olayda isteğin paya ilişkin bulunduğu gözetildiğinde her ne kadar mahkemece ehliyetsizlik yönünden hükme esas olacak şekilde ve 2659 Sayılı Yasanın 7. ve 16. maddeleri gereğince ehliyetsizlik iddiası yönünden bir araştırma ve inceleme yapılmamışsa da ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı pay oranında açılan davanın dinlenilmesine olanak yoktur. Davanın reddi bu gerekçe ile ve sonucu itibari ile doğrudur. Öyleyse davacıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Davacılar ehliyetsizlik hukuksal nedeni yanında muris muvazaasına da dayanmışlardır. Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve açıklığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince, mahkemece temlikin satış yetkisini içeren vekaletname ile gerçekleştirildiği ve gerek vekaletname ve gerekse akit resmi belgi niteliğinde olduklarından aksinin kanıtlanamadığı gerekçe silme davanın reddi cihetine gidilmiştir. Oysa davacılar miras bırakanın kendilerinden mal kaçırma amacıyla temliki gerçekleştirdiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Yukarıda değinilen ilke ve kurallar gözetildiğinde mahkemenin kabul tarzında bir isabet bulunmadığı gibi hükme yeterli ve elverişli olacak nitelikte bir araştırma inceleme ve soruşturma yapıldığı da söylenemez. Hal böyle olunca yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda toplanan ve toplanacak delillerin özellikle 15.8.2000 tarihli " sözleşmedir" başlığını taşıyan davacıların beyanını içeren belge ile miras bırakanın parmak izi bulunan ve yine davacıların imzalarını taşıyan belgenin de birlikte değerlendirilerek, murisin temlikteki iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması, yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaa ile illetli olduğu sonucuna varılır ise davacıların talebini tazminata hasrettikleri gözetilerek miras payları oranında hüküm altına alınması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.