Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1925 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 12819 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : AYVACIK(ÇANAKKALE) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/02/2007NUMARASI : 2006/11-2007/33Taraflar arasında görülen davada;Davacı, ortak miras bırakan babasının 116 ada 1 ve 125 ada 16 parsel sayılı taşınmazlarını oğlu Nuri'ye, 124 ada 4 parsel sayılı taşınmazını da yarı yarıya kızları E.ve G.'ye muvazaalı biçimde devrettiğini, amacının kendisinden mal kaçırmak olduğunu ileri sürerek, payı oranında iptal-tescil, olmadığı takdirde tenkis istemiştir.Davalılar, taşınmazların bedellerini ödeyerek satın aldıklarını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, ortak miras bırakan A..C....1 ve 16 parsel sayılı taşınmazlarını 28.7.1999 tarihinde oğlu N...ye, 4 parsel sayılı taşınmazını da yarı yarıya kızları G...ve E...’e 17.06.2004 tarihinde satış yoluyla devrettiği; bu taşınmazlardan başka 6370,81 m2'lik zeytinlik vasıflı bir taşınmazının daha bulunduğu; 27.1.2005 tarihinde ölümüyle geriye mirasçıları olan eşi Y... ile oğulları A... ve N.., kızları G... ve E....’in kaldığı görülmektedir.Miras bırakanın oğlu A...., 1, 16 ve 4 sayılı parsellerin temlikinin kendisinden mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığının ileri sürerek, kardeşlerine karşı eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını tapuda yaptığı resmi sözleşmede, iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olguların alınmasında zorunluluk vardır. Somut olayda, davalı N.nin jandarma astsubayı olup anne ve babasına zaman zaman yardım ettiği, sosyal güvenlik haklarından yararlandırdığı, davalılar G.ve E.in ise gündelik işlerde yevmiyeli olarak çalıştıkları, davacı büyük oğlu ile miras bırakanın aralarının ise iyi olmadığı, içinde oturulan ev de dahil olmak üzere çekişmeli taşınmazların satılmasını gerektiren geçerli ve kabul edilebilir bir nedenden bahsedilemeyeceği, 1 ve 16 sayılı parsellerin gerçek değerleri ile akit bedelleri arasında bariz fark bulunduğu, 4 sayılı parsel bakımından ise davalı kızların alım güçlerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.Açıklanan olgular yukarıda değinilen ilkeler ışığında değerlendirildiğinde, taşınmazların davacıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde devredildiği sonuç ve kanaatine varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddedilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.