MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVACILAR : ... V.D.DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar, taraf vekillerince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.12.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekilleri Avukat .... ile Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve miras payı oranında tescil isteğine ilişkin olup mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacıların mirasbırakanı olan ...'un 29.1.2010 tarihinde dul olarak öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı kızları ile davalının babası olan dava dışı oğlu ...'yi bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu dava konusu edilen 1897 parsel sayılı taşınmazını 31.3.1998 tarihinde davalının kardeşi olan torunu ....'a satış yoluyla temlik ettiği, onun da bu taşınmazı 19.4.2000 tarihli akitle davalıya devrettiği, yine mirasbırakanın 536 ve 751 parsel sayılı taşınmazlarını 31.1.2001 tarihinde davalı torununa satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakanın dava konusu 424, 899, 2585 parsel sayılı taşınmazları ise, dava dışı 2595 sayılı parselle birlikte 1.4.2002 tarihinde davalı torununa satış yoluyla devrettiği, mirasbırakanın 23 parsel sayılı taşınmazını da 28.4.2003 tarihinde davalı torununa sattığı, 1037 ve 3006 parsel sayılı taşınmazlarını 8.3.2004 tarihli akitle dava dışı...'a sattığı, onun da bu taşınmazları 21.8.2006 tarihinde davalı torunu İsmail'e sattığı, davacıların; mirasbırakanlarının yapmış olduğu temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, mirasbırakanın maddi durumu yerinde olup mal satmaya ihtiyacının olmadığı, davalının da dava konusu taşınmazları alım gücünün bulunmadığı, ara malikler .... ile ....in taşınmazları hiç kullanmadığı, taşınmazların gerçek değeri ile akitteki değerleri arasında fahiş fark bulunduğu, mirasbırakanın sistemli olarak ve periyodik aralıklarla kendisine yakın bulduğu davalı torununa gerek doğrudan gerekse aracı kişiler kullanmak suretiyle yaptığı temliklerin bedelsiz olduğu olaylara dayalı tanık ifadeleri ve dosya kapsamı ile de sabittir.Anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mirasbırakanın erkek evladından olan ve kendisi ile aynı ismi taşıyan torunu davalıya yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak gerçekleştirdiği kabul edilmelidir.Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Kabule göre de; dava konusu taşınmazların keşfen belirlenen değeri üzerinden eksik harç tamamlandığına göre, bu miktar üzerinden davalı yararına vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine karar verilmiş olması da isabetsizdir.Tarafların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekilleri için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 09.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.