Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 19219 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 5785 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVALILAR : ... VD.DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.12.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, taşınmazlardan birisi hakkında atiye bırakıldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına, diğer taşınmaz yönünden ise vekil bakımından davanın husumetten reddine, kayıt maliki bakımından davanın hak düşürücü süre geçtiğinden reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, ''.. vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davaların zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmadığı, işin esasına girilerek iddianın ve savunmanın incelenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği..'' gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, 1081 sayılı parsele ilişkin davanın atiye bırakıldığından karar verilmesine yer olmadığına, 1534 sayılı parselle ilgili davanın kabulüne karar verilmiştir.Davacı, Almanya'da çalışırken davalı kardeşi Abdullah'a işlerini yürütmek ve Devletten destekleme parası alabilmesi için verdiği vekâletname kullanılarak 1534 ve 1081 parsel sayılı taşınmazlarının diğer davalı ...'a düşük bir fiyatla, hileli ve muvazaalı olarak devredildiğini, yine aynı sebepten dolayı başka taşınmazlar için açtığı davanın devam ettiğini ileri sürerek iptal-tescil isteğiyle eldeki davayı açmış, yargılama sırasında 1081 no'lu parselle ilgili davayı atiye bırakmıştır.Davalılar, 1081 sayılı parselle ilgilerinin bulunmadığını, 1534 sayılı parsel üzerinde ev ve ahır yaptıklarını ve senelerdir kullandıklarını, haricen davacıdan satın alınan taşınmazların tapuda devir işlemleri için satışa ilişkin vekâletin davacı tarafından .... Başkonsolosluğundan verildiğini, aradan sekiz yıl geçtikten sonra dava açmasının davacının kötüniyetini gösterdiğini bildirerek davanın reddini savunmuşlardır.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı ...'in 10.9.2002 tarihinde ... Başkonsolosluğundan, davalı kardeşi ....'a, Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilindeki taşınmazlarını satış için yetki verdiği, davaya konu 1081 ve 1534 parsel sayılı tarla vasıflı taşınmazların tamamı davacı adına kayıtlı iken davalı vekil ... tarafından 19.11.2002 tarihli akitle vekilin eşi olan diğer davalı ...'a temlik edildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, herkes iddiasını ispatla mükelleftir. 6100 sayılı HMK'nun 190. maddesi hükmü gereğince, ispat yükü, bu konuda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan hak çıkaran tarafa aittir. Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Hemen belirtilmelidir ki; 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda, davacı ... ve davalı ...'ın her ikisinin de yurt dışında çalıştığı sırada davacının verdiği vekâletnamede, davalıya destekleme parasından yararlanma yetkisi olmadığı, taşınmazların ... ve ...ın mirasbırakanlarından intikâl ettiği hâlde, davacı adına tespitlerin yapıldığının tanık beyanları ile sabit olduğu, yine tanık anlatımlarından taraflar arasındaki ilişkinin, haricen davalı ...'a satılan taşınmazların tapuda devrinin sağlanması için vekâletnamenin verildiği olgusunu doğruladığı, nitekim davacı ve davalı ...'ın kardeşleri olan öteki mirasçıların; babaları ...'ya ait iken muris muvazaası ile illetli olarak davacı ... adına tescil edilen dava konusu taşınmazların paylarına düşen bedelini diğer kardeşleri ...'dan aldıklarından onun aleyhine muris muvazaasına dayalı olarak dava açmayacaklarına ilişkin 11.10.2002 tarihli feragatname ve para alındı makbuzları düzenledikleri, davacının taşınmazlarını kardeşi ...'a sattığı hususunun çevrede duyulup bilindiği, davacının her sene yurda izinli olarak geldiği zamanlarda 1534 parsel üzerinde davalıların yapılaştıklarını gördüğü, davacı tarafından davalılar aleyhine başka taşınmazlar için ... 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/157 esasında açılan davanın vekâlet görevinin kötüye kullanılmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle reddine karar verildiği gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, temlikin iradi olduğu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispatlanamadığı görülmektedir. Hâl böyle olunca, davacının, iddiasını kanıtlayamadığı gözetilerek 1534 parsel yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 09.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.