MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVACILAR : ... VD.DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02.12.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Davacılar, mirasbırakanları ...'tan intikal eden taşınmazların satışı için davalı kardeşleri ....'e vekalet verdiklerini, davalının vekâletnamelerdeki yetkisini kötüye kullanarak ve muvazaalı işlemlerle dava konusu taşınmazlardaki paylarını temellük ettiğini ileri sürerek tapu iptal-tescil isteğiyle eldeki davayı açmışlardır.Davalı, dava konusu taşınmazların tamamını satın almak için davacı kızkardeşleri ile dava dışı kardeşleri... ve ..'den aldığı vekâletnameler ile kendi adına tapuda işlem yapamadığından ...'na satış gösterdiğini, daha sonra da devraldığını, taşınmazların bedelini peşinen ve nakden ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacıların çekişme konusu taşınmazın satışı için vekâletname ile açıkça davalıya yetki verdikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı ...'nın ... 9.Noterliğinde düzenlenen 27.6.2006 davacı ...'nun .... Noterliğinde düzenlenen 28.6.2006 tarihli vekâletnamelerde, mirasbırakanlarından irsen ve teselsülen intikali lazım gelen .... İlçesi, ... Köyü hudutları dahilinde bulunan taşınmazlardaki hak ve hisselerini adlarına intikal ve tescil ettirmeye, satmaya vs. davalı ...'e yetki verdikleri, davalının bu vekâletnameleri kullanarak ve dava dışı kardeşleri adına da vekâleten, kendi adına asaleten hareket ederek dava konusu 11 parça taşınmazdaki paylarını 12.09.2006 tarihinde toplam 2.750,00TL bedelle dava dışı ...'na satış suretiyle temlik ettiği, bu kişinin de taşınmazların tamamını aynı gün davalıya yine satış yoluyla devrettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1 maddesi) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Bir başka hususta, temlikte kullanılan vekaletnamenin geçerli olması yanında satıcının satma iradesinin olması halinde dahi temlikin doğru ve sağlıklı olduğunun kabul edilebilmesi için taşınmazın gerçek ya da gerçeğe yakın bir bedelle temlik edilmesi de asıldır. Çok düşük, sembolik bedelle yapılan intikalde malikin zararlandırıldığı kabul edilmelidir. Vekil edenin gerçek iradesi ile vekilin bu iradeye uygun hareket edip, etmediği ve zararlandırma kastının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması zorunludur.Ne var ki, mahkemece vekalet görevi kötüye kulanılarak taşınmazların temlik edildiği iddiası bakımından hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde iddia ve savunma doğrultusunda taraf delilleri toplanarak gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, temliklerin iradi mi, yoksa vekâlet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle mi gerçekleştirildiğinin toplanan ve toplanacak tüm delillerle birlikte değerlendirilerek açıklığa kavuşturulması, vekilin vekil edenleri zararlandırma kastı taşıyıp taşımadığının ortaya konulması amacıyla uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılması, davanın niteliği gereği tanıkların yeniden dinlenilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucunda noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı biçimde hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların açıklanan yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edilen vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 02.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.