MAHKEMESİ : TOKAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/07/2007NUMARASI : 2005/378-2007/196Taraflar arasında görülen davada;Davacı, dava dışı 5000 ve 5001 nolu parsellerin maliki olduğunu davalıların miras bırakanı A.... D......’ın anılan parsellere komşu olan çekişme konusu 5002 nolu parseli satacağını duyunca bu parseli almak üzere tapuda işlem yaptıklarını ve 1998 den beri de kullandığını, ancak taşınmazların imar durumunu öğrenmek için tapu müdürlüğüne gittiğinde devri yapılan parselin 5006 nolu parsel olduğunu öğrendiğini ileri sürerek, 5006 nolu parselin tapu kaydının iptali ile muris adına tesciline, 5002 nolu parselin tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, yargılama sırasında davalı Ş...... hakkındaki davasını atiye bırakmıştır. Davalılardan H....İ..ve N...., davanın reddini savunmuş, davalı S..... ise davayı kabul etmiştir.Mahkemece, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı H... İ.... D.... tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, hata hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının mülkiyeti bir kısım davalıların miras bırakanı Ahmet'e ait olan 5006 parsel sayılı taşınmazı satın almak suretiyle edindiği ancak, anılan taşınmazın sicil kaydının halen davacı üzerinde bulunduğu anlaşılmaktadır.Davacı, esasen kayıt maliki A... ile 5002 parsel sayılı taşınmazın temliki konusunda anlaştıklarını, oysa tapuda işlem yapılırken 5002 nolu parsel yerine 5006 nolu parselin devrinin yapıldığını ve satın aldığı tarihten beri de 5002 nolu parseli tasarruf ettiğini ileri sürerek hata hukuki sebebine dayanmak suretiyle, 5002 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile kendi adına, 5006 parsel sayılı taşınmazın sicil kaydının da iptali ile A..... mirasçıları adına tesciline karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmıştır.Mahkemece, hatanın varlığı kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi Borçlar Kanununun 25. ve Medeni Kanunun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekirki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Nevarki, Borçlar Kanununun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyer veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir. Somut olaya gelince; çekişme konusu 5006 parsel sayılı taşınmazın temellük tarihi 27.11.1998 olup, dava tarihi ise 01.12.2005 ' dir.Hemen belirtilmelidir ki, Borçlar Kanununun 31. maddesinde hata için öngörülen 1 yıllık sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu tartışmasızdır. Bu sebeple açılacak davaların ise, hataya ıttıla kesbedildiği (öğrenildiği) tarihden itibaren 1 yıl içerisinde açılması zorunludur. Ayrıca, anılan sürenin kamu düzeni ile ilgili olup Mahkemece re'sen gözetilmesi gerekeceğinde de kuşku yoktur.Oysa Tokat 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/352 esas sayılı dava dosyasında H... İ.... D.... ile Ö... G..... arasında tehdit suçundan dolayı görülen ceza davasının hazırlık soruşturması sırasında düzenlenen ifade tutanaklarında davacı Ö... G....., eldeki dava tarihinden çok önce hatayı öğrendiği ve miras bırakanın varislerinin taşınmazın trampası konusunda kendisini 5 yıldır oyaladıklarını bildirdiği görülmektedir.O halde davacının hatayı öğrendiği tarihin dava tarihinden çok önce olduğu ve davanın öngörülen -1- yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı sabittir. Öte yandan miras bırakan A..... ölüm tarihine göre terekesinin elbirliği hükümlerine tabi olduğu ve iştirakçilerden S..... davayı kabul etmiş olmasının da hukuki bir sonuç doğurmayacağı gözetilmelidir.Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın kabul edilmiş olması doğru olmadığı gibi, kabule göre de, çekişme konusu 5002 nolu parselin imar uygulamasına tabi tutularak 104 ada 8 nolu parselin oluştuğu ve hukuki dayanağı kalmadığı için yolsuz tescil durumuna düşen imar parseli yerine kadastral parsel üzerinden hüküm kurulmuş olmasıda isabetsizdir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.