Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17788 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 5283 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : BURSA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/01/2013NUMARASI : 2010/531-2013/33Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.11.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı Z. S..S.. ve vekili Avukat S.. T.. ile temyiz edilen vekili Avukat ..A ..V.. K.. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı taşınmaz bedelinin tahsili isteğine ilişkindir. Mahkemece, mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 116 ada 14 parsel sayılı parseldeki 10 no'lu dükkân niteliğindeki bağımsız bölümün mirasbırakan M.. C.. tarafından başka taşınmazlarla birlikte 25.6.1997 tarihinde kuru mülkiyetinin satış yoluyla davalıya temlik edildiği, mirasbırakanın daha sonra taşınmazdaki intifa hakkından da feragat ettiği, davalının da bu taşınmazı 26.10.1999 tarihinde üçüncü kişilere satarak devrettiği anlaşılmaktadır.Davacı, mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, murisin işlem tarihinde hukuki ehliyetinin de bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 günlü ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırılık yoktur.Bununla birlikte, ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeniyle ilgili olması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde diğer nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, anılan isteğin öncelikle ele alınması kaçınılmazdır. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” şeklinde açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. ( 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, kullandığı ilaçlar ve reçeteler, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz temin edilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 1086 HUMK’un 286. maddesinde (6100 sayılı Yasanın 282.mad.) belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olayda; mahkemece hukuki ehliyetsizlik iddiası konusunda yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve uygulama yapıldığı söylenemez. Hâl böyle olunca, tarafların hukuki ehliyetsizlik yönünde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler ve benzeri belgelerin getirtilmesi, ondan sonra 2659 sayılı Yasının 7. ve 16. maddeleri gözönünde tutulmak suretiyle dosya Adli Tıp Kurumuna gönderilerek miras bırakanın akit tarihinde ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun saptanması halinde gerekirse Bursa 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/120 Esas sayılı dosyası ile birleştirme hususunun düşünülerek delillerin birlikte değerlendirilmesi, muvazaa iddiasının incelenmesi ve murisin gerçek amacının duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesi yollamasıyla) HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esası bakımından diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 18.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.