Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalılardan ....'i vekil tayin ettiğini, azletmesine rağmen vekilin dava konusu 300 parselde bulunan taşınmazı .....'a sattığını,.....'un .....'e,.....'in .....t'a,.....'ında .....'a sattığını, tüm bu temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptal tescil olmadığı takdirde bedelin tahsili isteklerinde bulunmuştur. Davalılar, iyiniyetli olduklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, azledilen vekil tarafından davalılara yapılan temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüyle tapunun davacı adına tesciline karar verilmiştir. Karar, davalı Şenol vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Uğur Şentürk'ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR- Dava,vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir.... Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;dava konusu 300 parselde bulunan 4/20 arsa paylı 1 nolu dubleks meskenin 20.11.2000 tarihli akitle davacının vekili ..... tarafından davalılardan .... ..........'e temlik edildiği,.....'un 16.1.2001 tarihli akitle davalılardan ...... ....'a, .....'in 2.2.2001 tarihinde davalılardan .....a, .....'ın da 5.2.2001 de davalılardan Şenol'a satış suretiyle devrettiği görülmektedir.Davacı anılan işlemlerin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; yukarıda değinildiği anlamda vekalet ilişkisinin kötüye kullanıldığının bellirlenebilmesi için öncelikle,vekil ile ondan taşınmazı alan kişi arasında el ve işbirliğinin gerçekleşmiş olması gereklidir.Böyle bir ilişkide tabii ki kayıt malikinin zararlandırılmış olması da asıldır.Ne varki,mahkemece zararlandırma keyfiyeti üzerinde durulmamış,taşınmazın temlik tarihlerindeki değerleri belirlenerek akit değerleriyle bir kıyaslama yapılmamıştır. Hal böyle olunca,yukarıda belirtilen anlamda araştırma yapılarak zararlandırma unsurunun belirlenmesi amacıyla gerekli tespitlerin yapılması,görevin kötüye kullanıldığının belirlendiği takdirde diğer eller yönünden iyiniyet savunmalarının toplanan delillerle birlikte değerlendirilmesi,ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken eksik soruşturma ile karar verilmesi doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.2.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.