MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPT... VE TESCİLYanlar arasında görülen tapu ipt... ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; -KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu ipt... ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan ...’ın çekişme konusu 3997 (imarla 28825 ada 1) parsel sayılı taşınmazın ½ payını 24.02.1999 tarihli akitle gelini davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının ipt...ni isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacının miras bırakan ...’nin kızı, davalının ise murisin gelini bulunduğu, satış yapıldığı dönemde murisin gelini davalı ile birlikte ikamet ettiği, miras bırakanın emekli maaşı, kira geliri olup, satış ihtiyacı bulunmadığı, ev hanımı olan davalının geliri, dolayısıyla alım gücünün bulunmadığı, davalının taşınmazı bedelini ödemek suretiyle aldığını savunmakla birlikte bedelin ödendiğine yönelik savunmanın kanıtlanamadığı gibi murisin satış bedelini hayır işlerine kullandığı savunmasının da sabit olmadığı, öte yandan davalının murise bakım yaptığı yönünde bir iddiasının olmadığı, murisin aynı taşınmaz payını daha önce kızı davacıya satışla devredip üç yıl sonra geri aldığı görülmektedir.Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine miras bırakan ...’nin dava konusu taşınmaz payını temlikteki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kabulü gerekir. Diğer taraftan davacının oğlu ...’nin taşınmazda paydaş olup ön alım hakkının bulunmasının temlikin yapılmasına haklı gerekçe oluşturmayacağı da kuşkusuzdur.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve hukuki olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.