MAHKEMESİ : LÜLEBURGAZ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/05/2013NUMARASI : 2011/16-2013/262Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.11.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat A.. U.. D..ile temyiz edilenler vekili Avukat A.. G.. B..geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava ve birleşen dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil ve tenkis isteklerine ilişkindir.Davacılar, miras bırakan babaları M.. T..'ün 2748 ve 2429 parsel sayılı taşınmazlarını 1982 yılından beri birlikte yaşadığı davalı ikinci eşi Rabiye'ye satış göstermek suretiyle devrettiğini, öte yandan, parasını ödeyerek üçüncü kişilerden satın aldığı kat irtifakı kurulu 200 ada 22 parseldeki 2 nolu meskeni davalı eşi adına, kat irtifakı kurulu 182 ada 65 parseldeki 1, 2, 3 ve 4 nolu işyerlerini, ikinci eşinden olma davalı oğlu A.. C.. adına tescil ettirdiğini, yine murisin aracını da takasa vermek suretiyle satın aldığı ...... plakalı aracı da davalı oğlu adına tescil ettirdiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtları ile araç kaydının iptali ile miras payları oranında tescile, ayni kazanılmaları imkansız hale gelirse bedellerinin tazminine karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında vermiş oldukları 31.01.2012 havale tarihli dilekçe ile; dava dilekçelerini ıslah ettiklerini, üçüncü kişilerden alınan yerlerle ilgili gizli bağışın sözkonusu olduğunu bildirerek, tapu kayıtları ile araç kaydının iptali ile mirasçılar adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini talep etmişler, birleşen davaları ile de; aynı iddialarını tekrar ederek miras bırakanın bedelini ödeyerek satın aldığı 182 ada 80 parsel sayılı taşınmazını da davalı oğlu adına tescil ettirdiğini, temlikin gizli bağış niteliğinde olup tenkisi gerektiğini ileri sürerek, tapu iptal ve miras payı oranında tescile, mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar vekili ise, iddiaların doğru olmadığını, davalı Rabiye'nin, adına kayıtlı yerleri birikimleri ile aldığını, öte yandan, davacıların, miras bırakandan iki adet daire ve bir dükkan aldıklarını kabul ettiklerine ve kardeşleri Ahmet'in mal edinmesine rıza gösterdiklerine ilişkin noterde 10.06.1994 tarihinde taahhütnameler imzaladıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, miras bırakan tarafından devredilen çekişmeye konu 2748 ve 2429 parsel sayılı taşınmazların davalı Rabiye'ye temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, diğer taşınmazlara yönelik açılan davada ise, davalı Ahmet adına alınan taşınmazlara yönelik davacıların muvafakatlerinin bulunduğu, davalı Rabiye adına alınan taşınmazlar yönünden ise miras bırakanın katkısının ne kadar olduğunun ispatlanamadığı gerekçesi ile davalı Ahmet hakkında açılan dava ile birleşen davanın reddine, davalı Rabiye hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile 2748 ve 2429 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında davacılar adına tesciline karar verilmiş, karar yalnızca davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan M.. T..'ün 2429 ve 2748 parsel sayılı taşınmazlarını 21.03.1986 tarihinde satış göstermek suretiyle davalı ikinci eşi R.. T..'e satış suretiyle devrettiği, 1931 doğumlu olan miras bırakanın 22.06.2010 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak ilk eşten olma çocukları olan davacılar ile davalı ikinci eşi, yine dava ve birleşen davada davalı olan ikinci eşten olma oğlu A..C.. T.. ile dava dışı ilk eşten olma kızı İ.. G..'in kaldıkları, öte yandan asıl davaya konu taşınmazlardan kat irtifakı kurulu 200 ada 22 parseldeki 2 nolu meskeni davalı Rabiye'nin 20.07.1984 tarihinde dava dışı kişiden satın alarak edindiği, yine kat irtifakı kurulu 182 ada 65 parseldeki 1, 2, 3 ve 4 nolu işyerlerini 26.09.1996 tarihinde üçüncü kişiden, yaşı küçük olan davalı A.. C.. adına anne ve babası olan muris ile Rabiye'nin satın alarak tescil ettirdikleri, birleşen davaya konu 182 ada 80 parsel (ifraz öncesi geldisi olan 182 ada 17 parsel) sayılı taşınmazı da 07.07.1992 tarihinde yine davalı A.. C..'e velayeten anne ve babasının satın alarak onun adına tescil ettirdikleri anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun(TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun(TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun(BK) 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; asıl davaya konu yapılan taşınmazlardan, kat irtifakı kurulu 200 ada 22 parseldeki 2 nolu meskenin dava dışı kişiden davalı Rabiye adına, yine kat irtifakı kurulu 182 ada 65 parseldeki 1, 2, 3 ve 4 nolu işyerleri ile birleşen davaya konu 182 ada 80 parsel sayılı taşınmazın üçüncü kişiden davalı A.. C.. adına satın alınıp, bu taşınmazların bedellerinin muris tarafından ödendiğine ilişkin iddialar gizli bağış (elden bağış) niteliğinde olduğundan; bu iddiaya dayanılan tapu iptal ve tescil isteklerinde 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmamaktadır. Ancak, koşulların gerçekleşmesi halinde TMK'nun 560. ile 571. maddeleri arasında öngörülen tenkis davasına konu olabilir. Ne var ki birleşen davaya konu taşınmazla ilgili tenkis iddiası yönünden de Türk Medeni Kanunu'nun 571/1. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre içerisinde dava açılmış değildir. Öte yandan; asıl davaya konu 22 parseldeki 2 nolu bağımsız bölüm ile 65 parseldeki 1, 2, 3 ve 4 nolu bağımsız bölümler bakımından ise dava dilekçesinde iptal ve tescil, ayni kazanılması imkansız hale gelirse tazminat istenmiş, yargılama sırasında ise sunulan 31.01.2012 havale tarihli dilekçe ile dava dilekçesinin ıslah edildiği bildirilerek tapu iptal ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis talep edilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanak bulunmamaktadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.06.2011 tarihli, 2011/1-364 esas, 2011/453 karar)O hâlde, asıl dava da; davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açtığı tapu iptali ve tescil, ayni kazanılması mümkün olmadığı takdirde tazminat istekli davalarını tamamen değiştirerek (ıslah ederek) tenkise çevirmedikleri, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davalarını muhafaza ederek bu taleplerine ilâveten şayet bu talepleri yerinde görülmezse terditli olarak tenkis talebinde bulundukları; dolayısıyla davacı muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat talebinden vazgeçerek davasını tenkis davasına çevirmeyip, ayrı bir davanın konusu olabilecek tenkis talebini ilk talebine eklediğinden, davada Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 180. maddesi anlamında kamilen (tam) ıslah yoluna gidilmediği, bu anlamda herhangi bir işlem yapılmamış olduğu gibi harcı yatırılarak açılmış ayrı bir tenkis davası da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda tenkis isteği yönünden yöntemine uygun yapılmış davanın tamamen ıslahından söz edilemez. Bu durumda; asıl davada tenkis isteğinin değerlendirilmesine olanak bulunmadığı açıktır. O hâlde; birleşen dava ile, asıl davaya konu yapılan taşınmazlardan 22 parseldeki 2 nolu bağımsız bölüm ile 65 parseldeki 1, 2, 3 ve 4 nolu bağımsız bölümler yönünden davanın reddine karar verilmiş olması bu gerekçelerle ve sonucu itibariyle doğrudur. Davacılar vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Davacılar vekilinin öteki temyiz itirazlarına gelince; Davacılar asıl davada; murise ait 39 LS 810 plakalı aracın takasa verilip eksik kalan kısmının da miras bırakan tarafından ödenerek davalı Ahmet adına 39 SS 064 plakalı aracın satın alındığını iddia ederek anılan aracın da kaydının iptali ile miras payları oranında tescil istedikleri halde, mahkemece anılan araçla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamış olması doğru değildir. Kabule göre de; davaların birleştirilmesi durumunda birleştirilen davalar bağımsızlıklarını korumaya devam ettiklerinden, karar verilmesi halinde, dava ve birleşen dava için ayrı ayrı harç, yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu hususun gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, davanın kısmen kabul kısmen reddi halinde karar ilâm harcı kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanarak davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, bu ilkelerin de gözardı edilerek reddedilen taşınmazların değerlerinin de hesaplamaya dahil edilerek fazla karar ilâm harcına hükmedilmiş olması, hatalı hesaplanan karar ilâm harcının 88.301,64.-TL'sinin de davacı taraftan tahsiline karar verilmiş olması yerinde değildir. Davacılar vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 11.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.