MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali, tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece firma hisseleri yönünden açılan tenkis davasının tefrikine, davacılar ..., ... ile ... adına açılan davanın, açılmamış sayılmasına, diğer davacılar yönünden ise, davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili ile katılma yoluyla davacılar ..., ... ve ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.11.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davacı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil, tazminat, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir. Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388. ( 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK'un 389. (HMK'nin 297/2.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HUMK'un 381. maddesinin son fıkrasının (HMK'nin 294. maddesinin) getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hâllerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK'nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Öte yandan; 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu'nun 5. maddesinde güvenli elektronik imzanın, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurduğu belirtilmiştir.Somut olaya gelince; UYAP sisteminde kayıtlı olan kısa kararın 3. maddesinde; ''... muvazaa sebebiyle açılan tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulü ile, '' şeklinde karar verildiği halde, gerekçeli kararda; ''... muvazaa sebebiyle açılan sözleşmenin iptali ile tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulü ile,'' şeklinde karar verilerek, kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Diğer taraftan; yargılama sırasında 26.01.2012 tarihinde ölen asıl dava davacısı ...'un terekesinin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu açıktır. Bilindiği üzere; elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 701. ilâ 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK'nin 701. maddesinde (...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. O hâlde, ...'un terekesinde iştirak halinde malik olan dahili davacı mirasçılar ..., ... ve ... ile davalı mirasçı arasında menfaat çatışmasının bulunduğu da gözetilerek, miras şirketine Türk Medeni Kanunu'nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile asıl davanın sürdürülmesi gerekirken, asıl davanın görülebilirlik koşulunun da gözardı edilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Davalı vekili ile davacılar ..., ... ve ... vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebeplerine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 1.100.00.-'er TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 11.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.