Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1694 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 13053 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ : MERSİN 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/10/2006NUMARASI : 2005/358-559Taraflar arasında görülen davada;Davacı, Hazine, davalı adına kayıtlı 1277 sayılı parselin kısmen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek tapusunun iptali ve üzerindeki binanın yıkımını istemiştir.Davalı, taşınmazdaki binanın Büyükşehir Belediyesince yaptırılan lokal binası olduğunu da belirterek davanın reddini savunmuştur.Davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen mahkeme kararı Dairece, yetersiz inceleme nedeniyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak tamamlanan soruşturma sonunda, taşınmazın 487,40 m2 lik kısmının keşfen saptanan kıyı kenar çizgisi kapsamında bulunduğu gerekçesiyle tapusunun iptaline karar verilmiştirKarar, taraflarca süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedilip gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Davacı Hazine, çekişme konusu taşınmazın 522 m2.lik kısmının kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek tapu iptali ve yıkım isteklerinde bulunmuştur.Mahkemece, kısa kararda davanın sübutuna ; gerekçeli kararda ise taşınmazın 487,40 m2.lik kısmının tapusunun iptaline karar verilmiştir. Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Eldeki davada, yukarıda değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek kısa kararda davanın sübutuna denildiği halde, gerekçeli kararda taşınmazın 487,40 m2.lik kısmının tapusunun iptaline karar verilmek ve yıkım konusunda da bir hüküm kurulmamak suretiyle gerek miktar gerekse yıkım istekleri yönünden kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.Öte yandan, kabul tarzı bakımından da, davada yıkım isteğide bulunduğuna göre muhtedasatı yapan Belediyeye davada yer verilmemiş olması ve usulen taraf teşkilinin sağlanamaması da isabetsizdir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde taraf teşkilinin de oluşturularak bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.