Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1691 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13943 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/05/2012NUMARASI : 2008/31-2012/328Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Davacı, tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davada yolsuz tescil hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.Toplanan delillerden ve tüm dosya kapsamından, Zeytinburnu 2. İcra Müdürlüğünün 2002/1905 sayılı takip dosyasında davalı M. T.'ın da içinde bulunduğu alacaklıların davacı Ç. aleyhine ilamsız takip yaptıkları, takibin kesinleştiği, nizalı taşınmaz payına haciz konulduğu, satış kararı verildiği, taşınmazın davalı M. T. tarafından satın alınıp, 7.8.2006 tarihinde tapuda adına tescil edildiği, davacının 04.09.2006 tarihinde Zeytinburnu 1. İcra Mahkemesi'nde ihalenin feshi davası açtığı, 29.11.2006 gün 2006/337-445 esas ve karar numaralı kararla usulsüz tebligat işlemleri nedeniyle ihalenin feshine karar verildiği, kararın Yargıtay 12. H.D'nin 20.2.2007 gün 2007/146-2751 esas ve karar sayılı kararıyla onanarak kesinleştiği, 19.09.2006 tarihinde, ihalenin feshi davası açıldıktan sonra, davalı M. T.'ın dava konusu 10/127 hisseyi diğer davalı Nahide'ye satış suretiyle devrettiği, dava konusu payın halen davalı N. adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.Bu durumda davalı M. adına oluşan tescilin yasal dayanağının ihalenin iptal edilmesi ile yolsuz tescil durumuna düştüğü kuşkusuzdur. Taşınmazı M. T.'dan edinen N.'nin iyiniyetli olması halinde ediminin korunacağı açıktır.Bilindiği üzere, Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca, Nahide'nin iyiniyetli olup olmadığının yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması, iyiniyetli olduğu saptanırsa davanın reddedilmesi, aksi halde davanın kabul edilmesi gerekirken hukuki nitelemede hataya düşülerek ve hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.