Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16895 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 135 - Esas Yıl 2014





Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili ve dahili davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, ehliyetsizlik, yanılma, aldatma ve korkutma hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı Ramazan'ın kayden maliki olduğu 6042 ada 52 parsel sayılı üzerinde bina olan arsa nitelikli taşınmazdaki ¾ payını eşit hisseler halinde 20.04.2005 tarihinde davalı çocukları Mehmet, Yüksel ve Murat'a, uhdesinde tuttuğu ¼ payı ise 10.05.2005 tarihinde diğer davalı M.. K..'a satış suretiyle temlik ettiği, davalı Yüksel ve Mehmet'in edindikleri payların tamamını yargılama sırasında dahili davalılar Satı ve Satılmış'a devrettikleri, davacının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 186.maddesi doğrultusunda seçimlik hakkını tapu iptal ve tescil isteğinden yana kullanarak sonraki malikler Satı ve Satılmış'a husumet yöneltiği, diğer yandan hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda davacı Ramazan'a İstanbul 13.Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2011/501 E. ve 2012/926 K. sayılı kararıyla vasi tayin edilip husumete izin kararı da alındığı anlaşılmaktadır. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'nın 29.01.2010 tarihli raporuna göre, davacıdaki “Demansiyel Sendrom” olarak tanımlanan akli rahatsızlığın temlik tarihine teşmil ettirilemeyeceği, dolayısıyla davacı Ramazan'ın akit tarihlerinde hukuki ehliyeti haiz olduğu belirtilmektedir.Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Somut olayda, davacı tarafın iradesinin fesada uğratıldığı yönündeki iddiasını kanıtlaması gerektiği açık olup bu iddia doğrulandıktan sonra 2.el maliklerin iyiniyetli olup olmadıklarının araştırılacağı kuşkusuzdur.Oysaki, davacı Ramazan'ın çocukları tarafından dosyaya ibraz edilen ve davacı tarafından imzası açıkça inkar edilmeyen 19.04.2005 tarihli alım satım sözleşmesi, davacı Ramazan'a ait 28.05.2005 tarihli kolluk ifadesi ile akit tanıklarından R..M..'in yeminli beyanından ve özellikle davacı tarafından eşi Ayşe aleyhine Şişli 3.Aile Mahkemesi'nin 2005/689 E. sayılı dosyasına açılan boşanma davası kapsamından, dava konusu taşınmazın davacı tarafından ikinci eşi Ayşe ile aralarındaki anlaşmazlık nedeniyle satıldığı dolayısıyla satış işleminin iradi olduğu, korkutma iddiasının ise kanıtlamadığı sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Davalı ve dahili davalı vekillerinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.