MAHKEMESİ: MARMARİS 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 03/10/2012NUMARASI: 2010/228-2012/504Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının miras bırakan M. İ. adına kayıtlı olan çekişme konusu 172 ve 2324 parsel sayılı taşınmazlardaki kendisine intikal edecek hak ve hisseleri davalı S.’ye satış yetkisini içerir vekaletnameyi 19.09.2008 tarihinde A. K.’e verdiği, anılan taşınmazların 01.04.2009 tarihinde intikalinin yapıldıktan sonra vekil A.’in 172 ve 2324 parsellerdeki davacıya ait 1/16’şar payları 03.06.2009 tarihli akitle satış suretiyle davalı S.’ye temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, eşi F. İ.’in, Samsun ilinde kanser tedavisi gördüğü dönemde ablası olan davalı S.’nin Marmaris 1. İcra Müdürlüğünün 2007/1587 sayılı takip dosyasında İçmeler Belediyesinden olan alacaklarının takibi ve paranın tahsili bakımından hazırlattığı vekaletnameyi imzaladığını, dava konusu taşınmazları satış iradesinin bulunmadığı gibi satıştan haberinin de olmadığını, satış bedelinin kendisine ödenmediğini, vekil A..’in davalı S..’nin çalışanı olup el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini, vekaletin hile ile temin edildiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Davalı ise, dava konusu taşınmazların gerçekte miras bırakan M. İ.’e değil, eşi H.A. Ö.’ya ait olup, mirasçıların bu nedenle vekaletname vermek suretiyle taşınmazların kendi adına devrini sağladıklarını, iddiaların doğru olmadığını, birlikte iş yaptıkları davacıya daha önce eşi tarafından dört adet dairenin temlikinin yapıldığını, çocuklarının özel okullarda okutulduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazların davalının çalışanı olan vekil A. tarafından davalıya satış suretiyle devrinin yapıldığı, davalının savunmasında devirlerin bedelsiz olduğunu zımnen kabul ettiği, mahkemece, mahallinde keşif yapıldığı halde taşınmazların satış tarihi değerlerinin belirlenmediği, vekalet görevini davalı yerine getirmediğinden bu yöne ilişkin iddianın dinlenme olanağı bulunmadığı, usulüne uygun düzenlenen vekaletname doğrultusunda işlem yapıldığı, ehliyetsizlik iddiasında da bulunulmadığı, bedel alınmadığı iddiası bakımından ise davacının yazılı delilde sunamadığı gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidildiği görülmektedir.Hemen belirtmek gerekir ki, tapu iptali ve tescil davaları kayıt malikine karşı açılır. Öte yandan, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davaların yukarıda açıklandığı şekilde her türlü delille ispatı mümkün olup, davacının yazılı delille ispat zorunluluğu bulunmamaktadır. Öyleyse, mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açtığı eldeki davada vekil davada yer almadığı için davanın dinlenme olanağı bulunmadığına dair mahkeme gerekçesinin hukuka uygun olduğu söylenemez.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.