Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16855 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 869 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ÇANAKKALE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/03/2013NUMARASI : 2012/73-2013/73 Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonucunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamalar dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, paylı mülkiyette paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Davacı; davalı ve dava dışı kişilerle paylı mülkiyet üzere malik oldukları 1006 parsel sayılı taşınmazı rızaen paylaştıklarını, paylaşım uyarınca kendisine isabet eden bölüme davalının duvar örmek ve yapı inşa etmek suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur..Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK'un 389., yine HMK'nin 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HUMK'un 381.maddesinin son fıkrasının HMK'nin 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK'nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda, mahkemece kısa kararda "davanın komşuluk hukuku çerçevesinde kabulüne, Davalının fen memurunun raporunda belirttiği şekilde ortak sınıra taşkın şekilde duvar yaparak el atmasının önlenmesine ve tecavüzlü duvar bölümünün yıkılmasına, ancak davacının kullandığı taşınmaz bölümündeki yağmur suyu, hayvan pisliği gibi akıntıların kendi kullandığı bölüm içinden döşenecek bir kanal sistemi ile parsel dışına akıtılmasına, Edimlerin karşılıklı birlikte ifa edilmesine, “ denildiği halde gerekçeli kararda “DAVANIN komşuluk hukuku çerçevesinde kabulüne, Davalının fen memurunun raporunda belirttiği şekilde ortak sınıra taşkın şekilde duvar yaparak el atmasının önlenmesine ve tecavüzlü duvar bölümünün yıkılmasına, bu duvarın bilirkişi fen memurunun dosyada bulunan 23/11/2012 tarihli krokisinde kırmızı renkle belirtilen çizgi doğrultusunda yapılmasına, bu çizgi ile krokide R.. G..'ün hayvan damı arasında kalan bölüme yapılan yapının da kaldırılmasına, ancak davacının kullandığı taşınmaz bölümündeki yağmur suyu, hayvan pisliği gibi akıntıların kendi kullandığı bölüm içinden döşenecek bir kanal sistemi ile parsel dışına akıtılmasına, her bir tarafın kendine düşen edimlerin masraflarının ilgili taraftan tahsiline, karara krokili raporun bir örneğinin eklenmesine, Edimlerin karşılıklı birlikte ifa edilmesine, “ denilmiştir. Böylelikle kısa kararda davalı tarafından yapılan yapı hakkında hüküm kurulmadığı halde gerekçeli kararda anılan yapının yıkımına karar verilmek suretiyle kısa karar ile çelişik olarak gerekçeli karar yazılmıştır. Diğer taraftan kabule göre de, davacı, fiili elatmaya dayalı duvar ve yapının yıkımı ile elatmanın önlenmesi isteklerinde bulunduğu halde HMK’nun 26/1.maddesinde düzenlenen “taleple bağlılık” ilkesine aykırı olarak istek dışına çıkılmak suretiyle uyuşmazlığın komşuluk hukuk çerçevesinde irdelenip sonuca bağlanması da doğru değildir. Hal böyle olunca hükmün 10.04.1992 gün 1992/7Esas -1992/4Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.