MAHKEMESİ : FETHİYE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/02/2013NUMARASI : 2009/370-2013/42Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı F.. Z.. vekili ile davalılar Şevket ve T.. Ö.. vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 04.11.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı F.. Z.. vekili Avukat F.. B.., davalılar Ş.. Ö.. vd.vekili Avukat B.B.. D.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davacılar M.. Ö.. vd.vekili Avukat, temyiz edilen davalı Z.. S.. gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekâletnamenin hile ile alındığı ve kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, vekili olan davalı oğlu Ş.. Ö..'nın vekâlet görevini kötüye kullanarak çekişme konusu taşınmazlarını oğlu Tunahan'a satış göstermek suretiyle muvazaalı olarak devrettiğini, Tunahan'ın da taşınmazları el ve işbirliği içinde olduğu diğer davalılara muvazaalı biçimde aktardığını, yaşlılığı ve yalnızlığından yararlanan, kendisine ölünceye kadar bakacağına inandıran oğlunun hile ve desiselerle iradesini fesata uğratarak vekâletname aldığını, diğer davalıların da vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını bilen veya bilebilecek konumda olan kişiler olduğunu, Fatma ile Tunahan'ın akraba olduklarını, kendisine herhangi bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil, mümkün olmadığı takdirde rayiç bedellerinin yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili istekli eldeki davayı açmış, yargılama sırasında ölmesi üzerine atanan tereke temsilcisi vasıtası ile dava sürdürülmüştür.Davalı Fatma, hile iddiası yönünden 1 yıllık süre geçtikten sonra dava açıldığını, iyiniyetli üçüncü kişi olduğunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlandığını, geçen süre zarfında taşınmazları elinden çıkarmamasının iyiniyetinin göstergesi olduğunu, taşınmazı 90.000.-TL bedelle aldığını, harçlar yüzünden akitte değerin düşük gösterildiğini, diğer davalılarla herhangi bir akrabalığının bulunmadığını, belirterek davanın reddini savunmuş, davalılar Şevket ve Tunahan vekili, satışların gerçek olduğunu, davacının baskı altında eldeki davayı açtığını belirterek davanın reddini istemişler, davalı Z.. S.. ise savunma getirmemiştir. Mahkemece, davacıya ait çekişme konusu taşınmazları vekil Şevket'in vekâlet görevini kötüye kullanarak rayiç değerinin altında bedelle oğlu olan davalı Tunahan'a devrettiği, daha sonra kısa aralıklarla ve değerinin altında temliklerle el değiştirdiği halde taşınmazların zilyetinin Şevket olduğu, son kayıt maliki Fatma'nın davalı Tunahan'ın halası olduğu ve TMK'nin 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı gerekçesi ile tapu iptal ve tescil isteğinin kabulü ile taşınmazların yargılama sırasında ölen davacı adına tesciline karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının, çekişmeye konu 350 ve 557 parsel sayılı taşınmazlarını, vekili olan davalı oğlu Ş.. Ö..'nın 14.06.2007 tarihinde, oğlu, davacının da torunu olan davalı T.. Ö..'ya, Tunahan'ın, 29.06.2007 tarihinde davalı Z.. S..'e, Zekeriyya'nın da vekili aracılığı ile 07.11.2007 tarihinde davalı F.. Z..'ye satış göstermek suretiyle devrettikleri anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1 maddesi). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi TMK'nin 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince, davacının oğlu B.. Ö..'nın davalılar Şevket ve Tunahan hakkında 10.09.2007 tarihinde Savcılığa yapmış olduğu şikayet kapsamında yürütülen soruşturma sırasında davacının savcı huzurunda vermiş olduğu 02.11.2007 tarihli ifadesinde açıkça; '' Ş.. Ö.. ve şikayetçi B.. Ö.. benim oğlum olurlar. Yaşlı birisi olduğum için bana oğlum Ş.. Ö.. bakmaktadır. Oğlum Ş.. Ö..'ya kendi isteğimle ... Köyünde bulunan 2 adet yerimin satışı için Fethiye.... Noterliğinde vekaletname verdim. Bana vekatname vermem konusunda kesinlikle bir zorlama yapılmamıştır. Vekaletnameyi kendi rızamla verdim. '' şeklinde beyanda bulunduğu, öte yandan mirasçılar arasında yeralan ve davanın kabulünde menfaati bulunan O.. Ö..'nın davacının ölümünden önce tanık olarak vermiş olduğu beyanında; davacı annesinin 5-6 sene önce kendisine bakmak şartıyla ... Köyünde yaklaşık 9 dönümlük yerini torunu T..Ç..'ya verdiğini, annesinden neden bu yeri verdiğini sorduğunda, annesinin; ''tarla benim üzerime kendisi bana ölünceye kadar bakacağını vaad ettiği için verdim, karışmayın'' dediğini ifade ettiği, yine davacının kardeşi olan tanık S.O..'un da; davacıya Tunahan'ın baktığını, bu yüzden taşınmazları verdiğini beyan ettiği, sözkonusu beyanlar yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde davacının serbest iradesi ile oğlunu vekil tayin ettiği ve vekilin de davacının iradesine uygun olarak temlikleri gerçekleştirdiği, diğer bir söyleyişle vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de, yargılama sırasında davacı öldüğü halde, TMK'nin 28.maddesi uyarınca ölümle şahsiyetin son bulacağı hükmü gözardı edilerek, ölü kişi adına tescile karar verilmiş olması da isabetsizdir. Davalı F.. Z.. vekili ile davalılar Şevket ve T.. Ö.. vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden davalı F.. Z.. vekili ve davalılar Ş.. Ö.., T.. Ö.. vekili için 1.100.00.'er-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 04.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.