Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16760 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 11984 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : YALVAÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/01/2013NUMARASI : 2011/359-2013/101Yanlar arasında görülen tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı tapu iptali tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece davanın reddine yönelik verilen kararın temyizi üzerine Dairenin 06.06.2011 gün 2011/6034E-2011/6782K sayılı bozma kararında özetle “Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davasının, miras bırakanın muvazaalı sözleşme ile taşınmazını devrettiği kişi, onun mirasçısı veya muvazaalı yahut kötüniyetli olarak taşınmazı devralan, ikinci ve sonraki el durumunda bulunan son kayıt maliki aleyhine açılması gerektiği, ne varki, davacılar adına tescil isteği ile açılan çekişmeli taşınmaz halen dava dışı R.. adına kayıtlı olup, eldeki davada R.A.’ye husumet yöneltilmediği, yargılama sürerken davaya dâhil edildiği, olayda zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı gibi dâhili dava yoluyla davaya dâhil edilen bir kimseye taraf sıfatı kazandırılmasına ve hakkında hüküm kurulmasına yasal olanak bulunmadığı, bu sebeple ikinci el konumundaki R. A. aleyhine usulüne uygun dava açılması için davacı tarafa olanak tanınması ve açılacak dava ile eldeki davayla birleştirilerek ondan sonra bir hüküm tesis edilmesi “ gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra R.A. aleyhine açılan dava dosyası eldeki dosya ile birleştirilerek davanın ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı A. K.’ın 13.11.2007 tarihinde öldüğü, kayden maliki olduğu çekişme konusu 1106 parsel sayılı taşınmazı davalı olan torununa 04.12.2006 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, S.'in taşınmazın üzerine besihane ve eklentilerini yaptığı, dava açılmadan bir hafta önce anılan taşınmazın Semail'in komşusu ve köylüsü R.A.’ye Ziraat Bankasına 450.000.-YTL ipotekli olarak temlik edildiği anlaşılmaktadır. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut uyuşmazlıkta davacılar tanıkları ve davalılar tanıkları; miras bırakanın temlik tarihinde ekonomik durumunun iyi olduğunu, paraya ihtiyacının bulunmadığını, önemli sağlık sorunlarının olmadığını, temlik dışı taşınmazlarının bulunduğunu, çekişmeli taşınmazın halen Semail'in olarak bilindiğini, taşınmaz üzerinde bulunan besihaneyle S'in kardeşinin ilgilendiğini, bildirmişlerdir. R.A.; S.'in komşusu olup orta gelirli ve çiftçilikle geçimini sağlamaktadır. Satışı yapılan taşınmazın alıcısı tarafından kullanılmayıp satıcı S.'in kardeşi tarafından kullanılması ve 450.000.-TL ipotekli taşınmazın orta gelirli çiftçi tarafından eldeki davanın açılmasından bir hafta önce satın alınması hayatın olağan akışına uygun değildir. Bu durumda miras bırakanın haklı ve geçerli bir sebebi olmadığı, mal satmaya ihtiyacı bulunmadığı halde, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak çekişmeli taşınmazı torunu S..'e satış yoluyla temlik ettiği, S.'inde eldeki davadan bir hafta önce taşınmazı ipotekli olarak komşusu R.A.'ye muvazaalı şekilde sattığı tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ile dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.