Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16620 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 8118 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-TENKİSYanlar arasında görülen tapu iptali, tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar bir kısım davacılar vekilleri tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.11.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalılar ...vd. vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davalı ... vekili Avukat, davalılar ... vd. vekili Avukat ve diğer davalı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava ve birleşen davalar muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmazsa tenkis isteğine ilişkin olup, bir kısım davacılar vekilleri 20.01.2011 tarihli dilekçeleri ile davadaki taleplerini daraltarak miras payları oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen önceki karar Dairece taraf teşkilinin sağlanması gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince işlem yapılarak asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 34 ada 14 ve 15 nolu parsellerin miras bırakan ... tarafından 07.03.1988 tarihinde davalı ...'e, bu kişi tarafından da 23.12.1994 tarihinde davalı ...'ye satış suretiyle devredildiği; 34 ada 13 nolu parselin ise miras bırakan tarafından bir kısım paylarının bağış bir kısım paylarının da satış suretiyle davalılara devredildiği görülmektedir.Davacılar, miras bırakan tarafından yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; tüm dosya kapsamı ve tanık beyanları yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde, miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının olmadığı, taşınmazların gerçek değerleri ile akitlerde gösterilen değerler arasında açık fark bulunduğu, her ne kadar mahkemece miras bırakanın mirasçıları arasında mallarını paylaştırma iradesinin bulunduğu belirtilmiş ve bu olgu kabul edilmiş ise de, miras bırakan tarafından birleşen dosya davacısı ve murisin kızı olan ...'ye her hangi bir kazandırmada bulunduğunun dosya kapsamı ile ispatlanamadığı görülmektedir. Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların tanık dahil her türlü delille kanıtlanma olanağı mevcuttur. Bu bakımdan mahkemenin resmi akde dayalı işlemler bakımından ispat yükümlülüğü yönündeki gerekçesinde isabet olmadığı da açıktır.Öyle ise, miras bırakan tarafından davalılara yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kabulü gerekir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Bir kısım davacıların temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 26.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.