Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16541 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 470 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLYanlar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.11.2013 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... vekili Avukat ..., davacı ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalılar ... vd.vekili Avukat ..., Av.... müdahale talebinde bulunan ... vk. Av. ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleştiren davanın reddine karar verilmiştir.Hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; Dava konusu 1130 ada, 42 parsel sayılı taşınmazın (kök tapu kaydı olan 126 parselin) davacılar ... ile ... adına ½ 'şer paylarla kayıtlı olduğu, bu payların satışı konusunda,davacılardan ...'in 19.04.2005 tarihli, davacı ...'nın ise 26.04.2005 tarihli vekâletnameler ile davalı ...'ivekil tayin ettikleri, davalı ...'in de aldığı bu vekâletnameler ile söz konusu taşınmazı 27.04.2005 tarihinde kardeşi olan diğer davalı ...'a satış yolu ile temlik ettiği anlaşılmaktadır. Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1maddesi) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; her ne kadar davacılar temlike esas alınan vekâletnamelerin dava konusu taşınmazın tapu kaydında hâlen mevcut olan '' ilkokul yeri olarak ayrılmıştır'' şerhinin kaldırılması iradesi ile verildiğini iddia etmişlerse de, vekâletnamelerde açıkça satış yetkisi de bulunduğundan bu yöndeki beyanlara itibar edilmemiştir.Ne var ki;yukarıda belirlenen ilkelerde açıklandığı üzere, vekil müvekkilin çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorundadır. Oysa 60.000,00 TL ye satılan taşınmazın bilirkişi raporuna göre temlik tarihindeki "ilkokul yeri olarak ayrılmıştır" şerhli gerçek değerinin 119.708,40 TL. olduğu belirlenmiştir.Bu hâliyle satış tarihinde bile gerçek değeri ile satış değeri arasında iki misli fark bulunmaktadır.Ayrıca, vekil kılınan davalı ... ile, taşınmazı satın alan davalı ... kardeş olup,onunda bu durumu bilebilecek durumda olduğundan, iyi niyetli sayılamayacağı ve TMK.'nin 1023. maddesindeki korumadan yararlanamayacağı ve bütün olgular birlikte değerlendirildiğinde vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Davacı ... tarafından imzalanan 26.04.2005 tarihli belge ise sadece davalı ... tarafından Kadir'e 30.000,00 TL. ödendiğine ilişkindir. Bu belge, ödenen paranın davacı ...'den tahsili konusunda davalı ...'a kişisel bir hak sağlar.Hal böyle olunca; davacıların tapu iptal-tescil davalarının kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde asıl dava ve birleştirilen davanın reddine dair hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların, temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekilleri için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 22.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.