Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16405 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 12484 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : GAZİANTEP 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/12/2012NUMARASI : 2010/232-2012/813Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; Dava; sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan deliller ile çekişme konusu 1258 ve 1480 parsel sayılı taşınmazlar davacıya ait iken 19.10.2009 tarihinde dava dışı M.K.'a; M. tarafından da 27.10.2009 tarihinde dava dışı S. Ç.'e; S. tarafından da 07.01.2010 tarihinde davalı M. G.B.'e satış suretiyle temlik edildiği, taşınmazların M. K.'a satılmasına ilişkin akitteki imzanın davacıya ait olmadığı Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi raporuyla sabittir. Bu duruma göre kayıt şayet ilk el olan dava dışı M. K. üzerinde kalmış olsa idi sicil illetten mücerret hale geleceğinden (geçerli bir hukuki sebebe dayalı olmadığından) yolsuz tescil nedeniyle iptal edilmesi gerektiği konusu tartışmasızdır.Ancak, temliklerde ilk el olan M.K.'un taşınmazları S.'a, S.'ın da davalı M. G.'e sattığı ve el değiştirdiği ve davalı M. G.'ün somut olayda ikinci el durumunda bulunduğu TMK'nun 1023. maddesi hükmünün öngördüğü koşulların gerçekleşmesi halinde M. G.'ün iktisabının korunacağı tartışmasızdır. Ne var ki mahkemece davalı M.G.yönünden bu hususta hükme elverişli olacak nitelikte araştırma ve inceleme yapıldığı söylenemez.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyiniyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca, yukarıda değinenlen ilkeler gözetilmek suretiyle son kayıt maliki davalı M. G.'ün iyiniyetli olup-olmadığı yönünde duraksamaya yer bırakmayacak şekilde araştırma yapılması,tarafların bildirdikleri tüm delillerin toplanması,davalı yanın savunmasında belirttiği 06.01.2010 tarihli banka kayıtları da getirtilip incelenmesi, satış tarihleri itibariyle taşınmazların değerinin belirlenmesi, çok sık ve yakın tarihlerle el değiştirilmiş olmasının ve varolduğu belirtilen Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/568 Esas sayılı dosyasının gerekse idari müfettiş raporlarının dikkate alınması ve değerlendirilmesi, yolsuz tescilden sonra taşınmazları edinen davalı tarafın Tapu Sicil Müdürlüğündeki sahtecilik eylemi yapan kişilerle ilişkisinin bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davalı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.