Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16337 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13136 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLYanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davalı ... hakkında açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine; davalı ... yönünden açılan davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.11.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen davalı ... gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR- Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davalı ... hakkında açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine; davalı ... yönünden açılan davanın kabulü ile dava konusu taşınmazların davalı ... adına olan tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davac?? ... adına kayıtlı 23 parsel sayılı taşınmazdaki 4, 8 ve 13 nolu bağımsız bölümlerin, davacıya vekaleten davalı ... tarafından diğer davalı ...'e 27.12.2007 tarihinde satış yoluyla temlik edildiği; davacının, dava konusu 4, 8 ve 13 nolu bağımsız bölümleri ayrılmak istediği davalı eşi ...'e satış işlemlerini yapmak üzere arkadaşı olan diğer davalı ...'i vekil tayin ettiği, davalı ...'in vekalet görevine kötüye kullanarak bedelsiz olarak davalı ...'e devrettiğini ileri sürerek, 21.4.2011 tarihinde eldeki davayı açtığı; davacı ile davalı ...' in eldeki davanın açıldığı tarihte evli oldukları, mahkemenin, 2008/339 esas, 2009/4 karar sayılı boşanma dava dosyasının içeriğinden; davacı ...'in tapuda adına kayıtlı dava konusu edilen 3 adet bağımsız bölümü boşanmak amacıyla ve aralarındaki sözlü anlaşma doğrultusunda vekili ... aracılığıyla davalı ...' e devrettiği, davacı ...'in, 05/09/2008 tarihinde davalı ... aleyhine açtığı anlaşmalı boşanma davasının, tarafların malların paylaşımı konusunda anlaşamamaları nedeniyle çekişmeli boşanma davasına dönüştüğü, şiddetli geçimsizlik iddiası kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve temyiz edilmeksizin 30/06/2009 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.Öncelikle belirtilmelidir ki; hakim, davacının bildirdiği maddi olay ve netice-i taleple bağlı ise de, cereyan eden maddi olayda hangi hukuki sebebin nazara alınacağı, diğer bir deyişle hukuksal nitelemeyi yapmak ve olaya uygulanacak yasa maddesini bularak uygulamak hakimin görevidir.(HMK. m. 33) Bu nedenle, hukuki neden yanlış ya da hiç gösterilmemiş olsa bile mahkemece, ileri sürülen vakıalara uygun bir hukuki neden bulunarak karar verilmesinde zorunluluk vardır.Ne var ki, mahkemece, davada dayanılan maddi olaylara göre hukuki nitelendirme de yanılgıya düşülerek, taraflar arasında yapılan işlemin bir nevi inançlı işlem olduğu kabul edilerek boşanma davası öncesi aralarındaki mal rejiminin tasfiyesi amacıyla davacının boşanma konusunda davalı ...'e güvenerek dava konusu taşınmazları devrettiği, ancak boşanma işleminin gerçekleşmediği, tarafların halen dahi evli olduğu, yapılan satışın gerekçesi olan boşanma işleminin gerçekleşmediği, tarafların verdiklerini birbirinden geri alma hakkının bulunduğu gerekçesiyle davalı ... yönünden davanın kabulüne karar verildiği görülmektedir. Dava dilekçesinin içeriğine, iddianın ileri sürülüş biçimine ve tüm dosya kapsamına göre davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 6098 sayılı TBK' nun 506/2. (818 sayılı BK' nun 390/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince, davacının, dava konusu taşınmazları ayrılmak istediği davalı eşi ... 'e satış işlemlerini yapmak üzere arkadaşı olan diğer davalı ...'i vekil tayin ettiği, davacıya vekaleten davalı ... tarafından dava konusu 23 parsel sayılı taşınmazdaki 4, 8 ve 13 nolu bağımsız bölümlerin, davalı ...'e 27.12.2007 tarihinde satış yoluyla temlik edildiği; mahkemenin, 2008/339 esas, 2009/4 karar sayılı boşanma dava dosyasının içeriğinden; davacı ...'in tapuda adına kayıtlı dava konusu edilen 3 adet bağımsız bölümü boşanmak amacıyla ve aralarındaki sözlü anlaşma doğrultusunda davalı ...'e devrettiği, davacı ve davalı ... arasındaki sözlü anlaşma uyarınca vekil ...'in davacı adına hareket ederek satış işlemini gerçekleştirdiği, vekil ...'in aynı vekaleti kullanarak 9.7.2008, 22.08.2008 ve 12.01.2009 tarihlerinde davacıya ait üç taşınmaz satışını da üçüncü kişilere yaptığı, davacının kız kardeşi olan davalı tanığı ... , tarafların ortak kızı tanık ..., ..., ..., taşınmazların davacı ve davalı eşi ...'in ...'da çalışmaları nedeniyle elde ettikleri kazançla alındığı, tapuda davacı adına tescil edildiği, davalı ...'in davacıya 25.000 Euro ödediği, buna karşılık taşınmazları davacının vekili olan ...'in davalı ...'e devrettiğini beyan ettikleri, satış işleminin yapılmasından 3 gün önce, vekaletnamenin düzenlendiği 24.12.2007 tarihinde davalı ...'in banka hesabından 24.261,00 Euro çekildiği görülmektedir. O halde, tüm bu maddi olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temlikin davacının iradesine uygun olarak bedeli karşılığı gerçekleştirildiği saptandığına göre, vekil tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiğinden söz edilemez. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davalı ... vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 19.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.