MAHKEMESİ : AKYAZI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/03/2013NUMARASI : 2012/194-2013/207Yanlar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hakimi raporu okundu,açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava; hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; davacıların taraf muvazaasına tutundukları, iddialarını yazılı delil ile ispatlamaları gerektiği, yazılı delil başlangıcı da bulunmadığından tanık dinlenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar 18.05.2012 tarihli dilekçe ile; 114 ada 154 ila 157, 103 ada 96, 104 ada 2, 117 ada 8, 9, 11 ve 119 ada 3 parsel sayılı taşınmazların miras bırakan babaları A.K. adına kayıtlı olduğunu, A.'in 18.03.2009 tarihinde öldüğünü, geride kendileri ile davalının mirasçı olarak kaldıklarını, kardeşleri olan davalı E.'un, hayvancılık yapacağı, kredi alabilmesi için üzerine kayıtlı taşınmaz olması gerektiği, miras bırakan babaları adlarına tapuda kayıtlı taşınmazlardan 117 ada 8, 9 ve 11 parsel sayılı taşınmazların kendisine verilmesi, halinde diğer taşınmazlardan pay almayacağı telkini üzerine 117 ada 8, 9 ve 11 parsel sayılı taşınmazları 23.06.2009 tarihinde adlarına intikal yaptırıp aynı gün davalıya satış yoluyla bedelsiz devrettiklerini, ancak davalının sözünde durmayarak diğer taşınmazlardaki payını devretmediğini, taşınmazları hileyle üzerine geçirdiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Öncelikle belirtilmelidir ki; olayları bildirmek taraflara hukuki nitelemeyi yaparak uygulanacak hükmün tespiti ve tatbiki hakime aittir. ( 6100 sayılı HMK 26. md.)Somut olayda; her ne kadar mahkemece istek, taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası olarak nitelendirilerek yazılı delil sunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, gerek dava dilekçesi gerekse aşamalarda verilen dilekçelerdeki iddiaların içeriği ve ileri sürülüş biçiminden; davada hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Hak düşürücü süre kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında istek olmaksızın gözetilmelidir.Hal böyle olunca, öncelikle davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açılması halinde yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması, taraf delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, ondan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Davacıların, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden geri verilmesine, 19.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.