MAHKEMESİ : GAZİOSMANPAŞA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/11/2012NUMARASI : 2008/296-2012/464Yanlar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindirMahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Davacılar vekili, miras bırakan M.G.'nin, 806 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 28/231 payını 25.01.2001 tarihinde oğlu Eyüp'e, 24/231 payını ise 19.09.2001 tarihinde diğer oğlu Yusuf'a satış yoluyla temlik ettiğini, yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, muvazaalı olduğunu ileri sürerek, müvekkillerinin miras payları oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiş yargılama sırasında davacılar vekili 16.04.2009 havale tarihli dilekçesi ile miras bırakanın 1998 yılında beyin kanaması sebebiyle felç geçirdiğini, beyin kanaması ve felç sebebiyle temyiz kudretini kaybettiğini, davalılara temlik yapıldığında temyiz kudretinin olmadığını belirtmiş ise de ehliyetsizlik iddiası ile usulüne uygun olarak açılmış dava bulunmadığından bu yöndeki iddia inceleme konusu yapılmamıştır. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan M. G.'nin kayden malik olduğu 806 ada 6 parsel sayılı taşınmazda 1994, 1995, 1998 yıllarında dava dışı üçüncü kişilere pay satışı yaptığı, 25.01.2001 tarihinde üzerine kayıtlı 200/231 paydan 28/231 payı oğlu Eyüp'e, 28/231 payı dava dışı üçüncü kişi İrfan Şahin'e, 24/231 payı 19.09.2001 tarihinde diğer oğlu Yusuf'a, 09.09.2002 tarihinde ise 30/231 payı dava dışı üçüncü kişi H.Ş.'e satış yoluyla temlik ettiği, miras bırakanın 02.02.2003 tarihinde, eşi N.'nin ise eldeki davanın devamı sırasında 29.08.2010 tarihinde öldüğü, geride davanın tarafları ile dava dışı M., N. ve M.'in kaldıkları, miras bırakanın ölümünden sonra kalan paylarında ırsen mirasçılarına intikal ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davalılar tanıkları olarak dinlenen anne N.ile kız kardeş M. ; miras bırakanın çekişmeli yerin üzerine apartman yaptırmak için yükleniciyle sözleşme yaptığını, ancak yüklenicinin inşaatı yarım bırakıp kaçtığını, davalıların inşaatta bizzat çalıştıklarını, birikmiş paralarını ve arkadaşlarından aldıkları borç paraları inşaatın tamamlanması için miras bırakana verdiklerini, miras bırakanın da karşılığında çekişmeli taşınmazdaki bir kısım paylarını davalılara temlik ettiğini, miras bırakanın aynı tarihlerde üçüncü kişilere de pay satışları yaptığını, muvazaanın söz konusu olmadığını bildirmişlerdir. Bu durumda temlikin mal kaçırma amacı ile yapılmadığı, davalıların parasal katkıları yanında inşatta fiilen çalışmaları karşılığı anılan payların devredildiği sonucuna varılmaktadır. Nitekim, eldeki davanın kabulü halinde mirasçı olarak hak sahibi olacak anne ve kızkardeşin beyanları da bu hususu doğrulamaktadır. Öte yandan salt bedeller arasındaki oransızlık tek başına muvazaanın kanıtı değildir. Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.