Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16143 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 17126 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLYanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.11.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Davacılardan ve vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı asiller gelmediler,yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, taşınmazların temliklerinin muvazaalı olduğunun ispatlanamadığı, salt bedeller arası aşırı orantısızlığın muvazaa iddiasının kabulü için yeterli olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan ...'ın 1153 ve 1164 parsel sayılı taşınmazlarını 11.10.2004 tarihinde satış suretiyle davalı oğlu 'e temlik ettiği, ...'in 1164 nolu parseli daha sonra ...'na sattığı, ... mirasçılarınında anılan taşınmazı 02.09.2008 tarihinde diğer davalı ...'ya yine satış suretiyle aktardıkları, 01.07.1924 doğumlu olan murisin 27.01.2008 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları, davalı oğlu ile dava dışı çocukları , ve ...'in kaldıkları görülmektedir. Davacılar, anılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, çekişme konusu taşınmazların davalı ...'in tasarrufunda bulunduğunu, ara malik ile ...'in arkadaşı olan davalı ...'in taşınmazları kullanmadıklarını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706., Türk Borçlar Kanununun 237. (Borçlar Kanununun 213.) ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince, dinlenen tanık anlatımları ve yaptırılan zabıta araştırmasına göre, miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının olmadığı, emekli olup, tarlalarından gelirinin bulunduğu, yine davacı tanıkları ... ve ... ile davalı tanığı ...'un anlatımından davalı ...'in ise inşaatlarda ve bahçe işlerinde ücretli çalıştığı, buna göre alım gücünün bulunmadığı, öte yandan, dava konusu 1164 nolu parsel satıldığı halde, ara malik ve mirasçıları ile davalı ...'in taşınmazı kullanmadıkları, miras bırakanın devrettiği tarihten beri davalı ...'in tasarrufunda bulunduğu anlaşılmaktadır.Öte yandan, her ne kadar bir kısım davalı tanıkları, ...'in miras bırakana elden satış bedeli ödediğini beyan etmiş iseler de, murise verildiği söylenilen bedeller konusunda davalı tanıklarının beyanlarının birbirleri ile çelişkili olması bir yana, taşınmazların gerçek değerleri ile satış bedelleri arasında fahiş fark bulunduğunun belirlenmesi karşısında bu yöndeki anlatımlara da değer verilemeyeceği açıktır. Öyle ise, somut bulgular ve olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın taşınmazı temlikteki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, davalı ...'in de muvazaayı bilen kişi konumunda bulunduğu kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacılar vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 19.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.