Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16102 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 13788 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/04/2013NUMARASI : 2011/277-2013/151Taraflar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ile katılma yoluyla davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.10.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı H.. A.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir. Davacı, kat irtifakı kurulu 267 ada 61 parsel sayılı taşınmazdaki 15 nolu daireyi Hasan isimli şahıstan satın aldığını, ancak Hasan 'dan önce taşınmazın maliki olan Mahmut 'in kardeşi Adil in mirasçıları olan davalıların sözkonusu daireyi haksız yere kullanmaya devam ettiklerini, daha önceden ise eski malikin rızası ile tasarruf ettiklerini, ancak satın aldıktan sonra daireyi boşaltmaları ve ecrimisil ödemeleri konusunda noter kanalı ile ihtar keşide ettiği halde sonuç alamadığını ileri sürerek, 27.12.2006 tarihinden itibaren aylık 500.-TL ecrimisilin kanuni faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ıslahla ecrimisil miktarını 31.200.-TL'ye yükseltmiştir. Davalılar, davacının gerçek malik olmadığını, çekişme konusu yeri muvazaalı aldığını, Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/189 Esas sayılı dosyasından açtıkları tapu iptal ve tescil davası ile bu durumun ve malik sıfatıyla oturduklarının sabit olduğunu, ecrimisil istenemeyeceğini, kaldı ki ecrimisil istense bile ihtar tarihinden itibaren talep edilebileceğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/189 Esas, 2010/294 karar sayılı kararı ile çekişme konusu taşınmazın davacı adına olan ½ payının iptal edilerek davalılar adına tesciline karar verildiği, ecrimisilin kötüniyet tazminatı olup, anılan dosyada muvazaalı işlemin tarafı olduğu belirlenen davacının, Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi gözetildiğinde ecrimisil talep etmesinin yasal olarak mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kat irtifakı kurulu 267 ada 61 parseldeki ecrimisile konu 15 nolu dairenin 27.12.2006 tarihinde satışa istinaden davacı adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. . Gerçekten de; davalıların, 25.06.2008 tarihinde çekişmeye konu 15 nolu bağımsız bölümü miras bırakanları Adil ile Adil'in kardeşi olan davalı Mahmut'un birlikte bedelini ödeyerek satın aldıklarını, tapuda yalnızca Mahmut adına tescil edildiğini, Mahmut'un muvazaalı satışlarla taşınmazı arkadaşı Hasan'a onun da baldızı olan Halide'ye devrettiğini ileri sürerek dava dışı Mahmut Hasan ve davacı H.. A.. aleyhine tapu iptal ve tescil davası açtıkları, yapılan yargılama neticesinde Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 01.10.2010 tarihli, 2008/189 Esas, 2010/294 Karar sayılı kararı ile davanın kabulü ile 15 nolu bağımsız bölümün davalı H.. A.. adına olan tapusunun ½ payının iptali ile miras payları oranında davacılar adına tescile karar verildiği ve temyiz üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin incelemesinden geçerek 03.05.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; bir kimsenin tek taraflı irade beyanıyla yeni bir hukuki ilişki meydana getirebildiği hallerde kurucu(inşai-yenilik doğurucu) hakların varlığından sözedilir. Kural olarak inşai hak sahibinin bu hakkını tek taraflı olarak kullanmasıyla hukuki sonuç doğar. Ancak bazı inşai haklarda hak sahibinin bu hakkını tek taraflı olarak kullanmasıyla hukuki sonuç kendiliğinden doğmaz. Bu inşai hakların mutlaka mahkeme aracılığı ile kullanılması gerekir. Mahkeme inşai davanın kabulüne karar verirse bu karar inşai niteliktedir. Çünkü bu kabul kararı ile yeni bir hukuki durum yaratılır. Bu durumda açılan davaya inşai dava denilebilir ve bu inşai hakkına dayanarak mahkemeden bir hukuki durumun değiştirilmesine veya kaldırılmasına veya yeni bir hukuki durumun yaratılmasına karar verilmesini ister. İnşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlar kural olarak geleceğe etkilidir. Yani bu hakkın kazanılması ile ortaya çıkan yenilik doğurucu etki kural olarak gelecek için olup geçmişe etkili değildir. Geleceğe etkili inşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlarda hukuki durumdaki değişiklik diğer bir söyleyişle yeni hukuki durum yaratılması ancak inşai kararın kesinleşmesi ile meydana gelir. İnşai hükümlerin geçmişe etkili olması istisna olup, ancak özel bir neden bulunması halinde mümkündür. Öte yandan, inanç sözleşmesine dayalı olarak temlik edilen taşınmazın tekrar inanana dönmesi amacıyla gayrimenkul mülkiyetinin kazanılması için açılan davalar da geleceğe etkili inşai (kurucu-yenilik doğurucu) dava niteliğindedir. Somut olaya gelince; davanın açıldığı tarih itibariyle davacı kayıt maliki olup, Türk Medeni Kanunun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayandığı ve dava tarihinden geriye doğru ecrimisil talebinde bulunduğu, her ne kadar davalılar yargılama sırasında kesinleşen Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 01.10.2010 tarihli, 2008/189 Esas, 2010/294 Karar sayılı kararına istinaden çekişme konusu bağımsız bölümde davacı ile birlikte paydaş haline gelmiş iseler de, anılan kararın yukarıda açıklandığı üzere inşai (yenilik doğurucu) nitelikte olup, geriye doğru yürümeyeceği ve kesinleşmesinden sonra sonuçlarını doğuracağı açıktır.O hâlde; dava konusu yapılan ecrimisil döneminde davalılar üçüncü kişi konumunda olup, ecrimisilden sorumlu olacakları kuşkusuzdur. Hâl böyle olunca; davacının çektiğini iddia ettiği ihtarname suretinin evrak arasına alınarak, davacının, dava dilekçesinde açıkça çekişme konusu taşınmazı davalıların eski maliklerin rızası ile kullandığını beyan etmiş olduğu da gözetilerek, işgalin sonlandırılması için davacının davalı tarafa gönderdiği ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren dava tarihine kadar hesaplanacak ecrimisilin hüküm altına alınması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de; davacı taraf yargılama sırasında ıslahla dava değerini 31.200.-TL'ye yükselttiği ve bu değer üzerinden harç ikmali yaptığı halde davanın reddi sebebi ile davalı taraf yararına 31.200.-TL değer üzerinden vekalet ücreti takdir edilecek yerde dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden eksik vekalet ücretine hükmedilmiş olması da yerinde değildir. Davacı vekili ile davalılar vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.