MAHKEMESİ: KÜÇÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 22/05/2007NUMARASI: 2003/87-2007/261Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakan halaları H...M..... temyiz kudretinden yoksun olduğunu, bu durumdan yararlanan davalı Y.'nın hileli ve muvazaalı yollarla murise ait 1380 parsel sayılı taşınmazın adına temlikini sağladığını, kısa süre sonra davalı şirket'e devrettiğini, ileri sürerek 30.000.000.000-TL.nın davalıdan müteselsilen tahsili isteğinde bulunmuşlar, ıslah yoluyla dava sebebini değiştirerek miras bırakanın çekişme konusu 1380 parsel sayılı taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı Y.'ya temlik ettiğini iddia etmişlerdir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.2.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs. vekili Avukat . ile temyiz edilen vs.vekili Avukat .geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukusla nedenlerine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kayden davacıların miras bırakanına ait çekişme konusu 1380 parsel sayılı taşınmazın satış suretiyle ara malik davalı Yahya'ya temlik edildiği ve ondanda diğer davalı şirkete aynı sebeple intikal ettirildiği, daha sonrada davalı şirketten bir bağımsız bölüm elde eden davalı Y.'nın bu bağımsız bölümü, davalı şirketin adına kayıtlı diğer bağımsız bölümlerle birlikte üçüncü kişilere satmış oldukları böylece davalıların kayıtla bir ilgilerinin kalmadığı anlaşılmaktadır.Mahkemece, miras bırakanın temlik tarihinde tasarruf ehliyetine sahip olduğu Adli Tıp Kurumundan alınan raporla belirlenmek suretiyle bu sebebe dayalı olarak açılan davanın reddedilmiş olması doğru isede, davacılar aynı zamanda muris muvazaası hukuksal nedenine de dayanmış olduklarından, mahkemece bu iddianın yazılı bir belge ile kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir. Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteklerin terekeye karşı yapılan haksız fiil olarak değerlendirilmesi gerekir.Bu sebeple, iddianın her türlü delille ispatı olanaklıdır.Diğer taraftan, taraf muvazaası ve inançlı işlem için geçerli ve gözetilmesi gerekli olan 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında somut olayda uygulanamayacağı tartışmasızdır.Buna göre, mahkemece kurulan hükmün doğru olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda iddia ve savunma yönünden taraf delillerinin toplanması gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.