Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15883 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 10151 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/04/2012NUMARASI : 2006/478-2012/192Yanlar arasında görülen "tapu iptal ve tescil" davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava; ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mahcur A... D...'nın Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 31.12.1986 tarih, 1986/1283 Esas, 1986/1518 sayılı kararı ile 4721 sayılı TMK'nun 405. maddesi (MK'nun 355. maddesi) uyarınca akıl hastalığı nedeniyle vesayet altına alındığı, 18/03/1993 tarihli kararla vasi değiştirilerek Avukat H... N... S...'ın vasi tayın edildiği, Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19/09/1995 tarihli kararı ile vesayeti kaldırılarak 4721 sayılı TMK'nun 427. maddesi uyarınca (MK. 377. maddesi ) Avukat Haluk N... S...'ın müşavir olarak tayini edildiği kısıtlının talebi üzerine Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/10/1998 tarih, 1998/65. Değişik İş dosyası ile 4721 sayılı TMK'nun 477. maddesi ( MK'nun 421. maddesi ) uyarınca "yasal danışmanlığın kaldırılmasına" karar verildiği, kararın müşavir tarafından temyizi üzerine 2. Hukuk Dairesinin 27/05/2003 tarih, 2003/6450 Esas, 7732 sayılı kararı ile "vesayet kararının vesayet makamınca kaldırılması gereğine değinilerek " bozulduğu, bozma ilamı üzerine Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18/04/2005 tarih, 2004/2649 Esas, 2005/497 Karar ile "yasal danışmalık görevinin devamına", yasal danışman olarak Avukat H... N... S...'ın atandığı ve TMK'nun 429. maddesinde yer alan işlemlerde görevinin "oy danışmanlığı olduğuna" karar verildiği ve devamında Hacettepe Üniversitesi Hastanesinden alınan 27/04/2005 tarihli sağlık kurulu raporu ile "...hastalığının sürekli olduğu, vesayet altına alınmasını gerektirir rahatsızlığı bulunduğu, vasi tayininin gerekli olduğunun " saptanması üzerine 19/08/2005 tarih, 2004/2649 Esas, 497 sayılı karar ile vesayet altına alındığı ve Avukat H... N... S...'ın vasi tayin edildiği, halen vesayet altında olduğu, kısıtlının maliki bulunduğu çekişmeye konu 603 ada, 3 parsel ve 614 ada, 14 parsel sayılı taşınmazları davalı M...'ya, onunda 02/08/1999 tarihinde 603 ada, 3 parsel sayılı taşınmazı davalı Sedat'a, 614 ada, 14 parsel sayılı taşınmazı ise davalı O...'a satış yoluyla temlik ettiği, yasal danışmanlık kararının kaldırılması kararı henüz kesinleşmeden taşınmazların temlik edildiği anlaşılmaktadır.Kısıtlı hakkında Hacettepe Üniversitesi Hastanesinden alınan 28/11/1986, 29/08/1994, 22/12/2004 ve en son 27/04/2005 tarihinde alının sağlık kurulu raporlarında; davacı A...D...'nın 1974 tarihinden beri Bipolar Affektif Bozukluk teşhisiyle tedavi gördüğü, hastalığının süreklilik arzettiği, hastalık ile ilgili şifa durumunun sözkonusu olmadığı, hastanın sürekli ilaç kullanması ve vesayet altına alınması gerektiği yönünde mütaalalar verildiği, 19/09/1995 tarihinde vesayet kararı kaldırılarak yasal danışman tayin edilen davacının yeniden 19/08/2005 tarihinde vesayet altına alınarak kendisine vasi tayin edildiği görülmektedir.Kısıtlı adına hareket eden vasi dava dilekçesinde; davaya konu temliklerin davacı asilin ehliyetsizliğinden yararlanılarak gerçekleştirildiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Bilindiği üzere; kısıtlanması için yeterli neden bulunmamakla birlikte, medeni hakları kullanma ehliyetinden kısmen yoksun kalması kendi yararına olan reşit kişiye, bazı hallerde oyu alınmak üzere Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından bir yasal danışman atanır. (4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 429. maddesi)Gerek uygulamada, gerekse bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere, kendisine yasal danışman atanan kişi medeni hakları kullanma ehliyetine sahiptir. Özellikle şahıs varlığı haklarını hiçbir kısıtlama olmadan tek başına kullanabilir. Ancak malvarlığı haklarının kullanılmasında bazı kısıtlamalar getirilmiştir.Hemen belirtmek gerekir ki; oy danışmanı vasi gibi yasal temsilci değildir. Kendisine oy danışmanı tayin edilen kişi yasal danışman izni ile taşınmaz mal alım satımı yapabilir. Yukarıda açıklanan ilkeler ve somut olaya ilişkin olgular birlikte değerlendirildiğinde; kendisine yasal danışman atanan davacının talebi üzerine her ne kadar yasal danışmanlık kararı kaldırılmış ise de anılan kararın yasal danışman tarafından temyiz edildiği, karar henüz kesinleşmeden de taşınmazların 3. kişilere temlik edildiği, temyiz incelemesi sonucunda yasal danışmanlık görevinin devamına karar verilmekle birlikte daha sonra yeniden vesayet altına alındığı, kısıtlının kayıt maliki olduğu dava dışı bir kısım taşınmazlarına ilişkin temliki işlemleri bakımından da "müstakilen tasarruf ehliyetinin olmadığı" kabul edilerek iptal tesciline ilişkin Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/225 Esas, 105 sayılı kararının derecattan geçerek kesinleştiği de dosya kapsamı ile sabittir. Bu durumda ilk temlikin yapıldığı tarihte davacı asilin hukuki tasarruf yetkisinin bulunmadığı, dolayısıyla ilk el durumunda bulunan Mustafa'nın ediminin korunamayacağı sonucuna varılmaktadır. Öte yandan; taşınmazı ilk elden temellük eden son kayıt malikleri Orhan Kaya ve Sedat Aktaş'ın Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli olmaları halinde edinimlerinin korunacağı da kuşkusuzdur.Ne varki; mahkemece bu konuda hükme elverişli olacak nitelikte bir araştırma yapıldığı söylenemez.Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (re'sen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca; son kayıt maliklerinin iyiniyetli olup olmadıklarının yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırılması, tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte irdelenmesi, davalıların iyiniyetli olup-olmadığının, bir başka ifadeyle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp- yararlanamayacaklarının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı vasinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.