MAHKEMESİ: ADANA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 25/09/2007NUMARASI: 2007/193-2007/368Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaş olduğu 11 parsel sayılı taşınmazdaki payına davalının müdahale ettiğini, kaçak ev inşaa ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesini istemiştir.Davalı, çekişmeli taşınmazda, davacı ile paydaş olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişmeli taşınmazda tarafların paydaş olduğu, davalının payından fazla yer kullanmadığının belirlendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, paydaşın paydaş aleyhine açtığı elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden çekişmeli 11 parsel sayılı taşınmazda davacı, davalı ve dava dışı Vehbi'nin kayden paydaş oldukları anlaşılmaktadır.Öyleyse, taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 688. maddesi ve devam eden maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümlerinin uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere Medeni Kanununun 706, Borçlar Kanununun 2l3, Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "akte vefa" kuralının yanında Medeni Kanununun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Medeni Kanununun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki; tüm paydaşlar yönünden fiili kullanım biçiminin oluşup, oluşmadığı, davalı ve dava dışı paydaşın çekişmesiz tasarruf edebilecekleri bir yer bulunup, bulunmadığı yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi rapor ve krokisinden anlaşılamamaktadır. Taşınmazı davalının tasarruf ettiği izlenimi uyanmaktadır.Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca hükme yeterli bir araştırma yapılması, ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Kabulü göre de, davalı tarafından yatırılan keşif ve bilirkişi ücretinin dava reddedildiği halde davalı üzerinde bırakılmış olması da isabetsizdir.Tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 11.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.