Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15491 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 12009 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : SAMANDAĞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/05/2012NUMARASI : 2006/323-2012/572Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve karşı davanın reddine ilişkin olarak verilen karar asıl davanın davacıları tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.11.2013 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar-karşı davalılardan F..P. ve vekili Avukat F. R. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Asıl ve karşı dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, her iki davanın da reddine karar verilmiş, hüküm asıl davanın davacıları tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan D. P.’ın çekişme konusu 295 (ifrazla 1685) ve 297 parsel sayılı taşınmazları 05.01.1993 tarihli akitle, 2358 parseli 26.12.1995 tarihli akitle, 2500 parseli ise 31.07.1998 tarihli akitle oğlu davalıların murisi N..’a satış suretiyle temlik ettiği; diğer taraftan çekişme konusu 296 parsel sayılı taşınmazı 14.05.1991 tarihli akitle karşı davanın davalısı eşi H.’ye, onun da 296 parselin ifrazından oluşan 1687 parseli 28.06.2006 tarihli akitle kızı Ş.’ye satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davaların dayanağını 01.04.1974 tarihli, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı oluşturmaktadır. Anılan kararla kabul edilen ilke ve sonuç şudur; miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış akdinin muvazaalı, gizli bağış sözleşmesinin ise yasada öngörülen biçim koşulunu taşımadığını ileri sürerek dava açabilirler.Buradaki en önemli husus, murisin iş bu mirasçılarını aldatmak amacı ile işlemi yapması, aldatılmak istenen tüm mirasçıların ise muvazaalı işlemin dışında kalan ve zararlarına işlem yapılan üçüncü kişi konumunda bulunmalarıdır. Böyle olunca da, muris muvazaasına dayalı davaların dava konusu hak halefiyet yolu ile muristen geçmesine rağmen dava açma hakkı, halefiyete dayanmayıp, aleyhine haksız fiil işlenen mirasçının kendisine ait haktan doğmaktadır. Bu tür olaylarda murisin iradesi ile mirasçının yararı çatışmaktadır. Bir bakıma mirasçı yasal hakkını miras bırakana karşı korumaya çalışmaktadır. Murisin istediği bir davayı değil, murisin iradesine karşı bir davayı açmaktadır. Tüm bu nedenlerle de dava açan mirasçı ya da mirasçılar tereke el birliği mülkiyetine tabi olmakla birlikte pay oranında iptal ve tescil isteyebilirler. Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istekli davaların her türlü delille ispat edilebileceğinde de kuşku yoktur.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706., Borçlar Kanununun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 237.) ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; asıl davanın davacılarının miras bırakan D. P.’ın kızları ve ölen kızından olma kız torunu olduğu, dava konusu taşınmazların ise tek erkek çocuk olan davalılar murisi N. P.’a temlikinin yapıldığı, murisin satış ihtiyacının olmadığı, satış bedelleri ile gerçek bedeller arasında fahiş fark olduğu görülmektedir.Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine miras bırakan D.P.’ın asıl davaya konu olan dava konusu taşınmazları temlikteki gerçek iradesinin kız çocukları olan mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca; asıl davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Asıl davanın davacılarının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 08.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.